8 Şubat 2019 Cuma

David Grossman - Bir At Bara Girmiş

Ciğerimiz kalmamıştır.

Pennac'ın Teşekkür Ederim nam bir metni var, oyun olanı değil de anlatı olanı. Ödül alan bir yazarı konuşma yaparken dinliyoruz bu metinde, adam ödüllerin veriliş sebeplerinden sanat sektörüne, kendi yaşamından dinleyicilere pek çok şeye değinir, oradan oraya yürür, yüzünü şekilden şekle sokar. Birçok kere teşekkür eder ama aldığı ödül yüzünden değil, kendisini oraya getiren her şeyden ötürü. İnsanlar, kitaplar, devlet, aile, ne varsa. Sarsıcı bir metindir o, yazarın konuşmasını nerelere dokunacağını bilmeden takip ederiz, tipik bir hikâye anlatıcısının anlattığını dikkatle dinlermiş gibi. Bir At Bara Girmiş'e baktığımızda Dovaleh G.'yi görüyoruz sahnede. Bir komedi kulübün loş ortamında, sahnede kısa, gözlüklü ve seyrek saçlı bir adam durmadan anlatıyor, espriler yapıyor, seyirciye kahkaha attırıyor. Bitmeyen bir monolog. Seyircileri de esprilerine katıyor Dovaleh, onları bazen utandırıyor, bazen gülmekten katıltıyor. Güzel, tipik bir şov. Yoldan çıkışı da bir o kadar doğal, Dovaleh kendi hikâyesine dönene kadar memnun olan seyirciler bambaşka bir gösteriye şahit oldukları an şaşırıyorlar, bazen dehşete düşüyorlar, bazıları kalkıp gidiyor, bazıları hipnotize olmuş gibi sahnede kendini yumruklayan, döven ve hikâyesini anlatıp araya fıkralarını ve esprilerini sıkıştıran garip adamın ne yapmaya çalıştığını düşünüyorlar. Kaufman'ın şovlarından birine dönebilir; absürt bir çocuğun hikâyesinin anlatımına dönen şovun niteliğinin değişip değişmediğine karar veremeyen seyirci için arada kalmışlık duygusunu yaratmaya çalışıyor olabilir Dovaleh ama öyle olmadığını biliyoruz, isyan eden seyircilerden biri Dovaleh'i yıllardır izlediğini ve ara ara tıkanmalar yaşadığını, artık çizmeyi aştığını söylüyor. Aslında pek bir şey bilmiyoruz, sahnedeki adamı dinlemekten başka bir şansımız yok. Biz izleyicilerden biri değiliz, en azından okur olarak. Avishai Lazar'ın gözünden ve kulaklarından, bir de silik geçmişinden ibaretiz. Ellilerinin sonuna gelmiş iki çocukluk arkadaşından biri sahnede, diğeri masalardan birinde, ara ara göz göze geliyorlar, Dovaleh durmadan konuşuyor, işini yapıyor yani, hakimlikten emekli Lazar ise kırk yıldan fazladır görmediği adamın kendisine neden telefon ettiğini ve şovuna çağırdığını anlamaya çalışıyor. Dovaleh'in başka kimleri aradığını bilmiyor Lazar, belki yanında oturan ve gözleri dolan kadın da aranmıştır, belki defalarca evlenip boşanan adamın eski eşlerinden biridir, beş çocuğundan birinin veya birkaçının annesi. Herkes davet edilmemiş, motosiklet sürücüsü iki adam, avukat grubu, çoğu insan, belki Lazar dışındaki herkes sadece şovu seyretmek için orada. Lazar bilmiyor, biz de bilmiyoruz.

Anlatım monolog halinde ilerlerken Lazar'ın anılarına döndüğü bölümlerle kesiliyor. Dovaleh'le Lazar'ın çocukluk zamanlarına dönüyoruz, anıların yeniden yaratımı. Tamamen paralel ilerleyen iki farklı anlatı kanalı yok, bir noktada çocukluğuna dair Dovaleh'le ilgili hemen her şeyi unuttuğunu gören Lazar'ın anılarıyla Dovaleh'in sahnede anlattıkları bakışımlı olarak ilerliyor ama paylaşılmış zamanın dışı tamamen Dovaleh'e ait. Lazar için mevzunun önemini düşünürsek karşımıza tekrar inşa edilen bir geçmiş, yüzleşilmesi gereken olaylar ve Dovaleh'in bir anlamda zorlamasıyla gerçekleşen kimlik sorgulamaları çıkıyor. Mutsuz çocukluklar, mutsuzlukla baş etme yolları ve akran zorbalığı yüzünden arkadaşla, bir zamanlar küçük bir maskara olan, belki de bu role itilen Dovaleh'le bağın kopması hatırlanacak şeyler. Gösteri sırasında çıkanların sayısı kadar sahnedeki bir tahtaya çizgi çiziyor Dovaleh, başlarda esprilerin sona erip hayat hikâyesinin başlamasını protesto edenler çıkıp gidiyor ama sonrasında bu yüzleşmeye, kendisiyle yüzleşmeye dayanamayan insanlar çıkıyorlar. Chaplin'in savaşta düşmana kurşun sıktığı bir sahne vardır, her atıştan sonra o da bir çizgi çeker tahtaya. Son atış, son çizgi, sonra bir daha ateş edecekken miğferi bir kurşunla uçar, çizdiği son çizgiyi siler. Aynı sahne burada da var, Dovaleh seyircilerinden birinin gitmekten vazgeçtiğini görüp şovunu sürdürür. Kalanlar hikâyenin büyüsüne kapılanlardır, belki de bir yaşamı olduğunca çıplak bir halde görmek isteyenler, zira Dovaleh annesiyle babasını ve çocukluğunu anlatırken hiçbir ayrıntıyı atlamaz, kendisine laf atan, masalara vurup protesto eden seyircileri birkaç espriyle oyalayıp hikâyeye geri döner. Birkaç kez tekrarlanır bu. Lazar, çocukluk arkadaşının hikâye tarafından tüketildiğini görür, bir yandan da güç vermektedir bu hikâye ona. Telefon ettiği zaman Lazar'ın kendisini izlemekten başka bir şey yapması gerekmediğini söyler Dovaleh, şahit istemektedir sadece. Komedinin ardına gizlenmiş acıya bir şahit. Ciğerimiz bu yüzden kalmamıştır, zira Dovaleh gecenin bir vakti insanı uyutmamış, anlatacakları bittikten sonra da sabahı bekletmiş, okurunun dünyasını alt üst etmiştir. Okur düşünmüştür, not aldığı yerlere tekrar tekrar dönmüştür, sonra camdan dışarı bakmıştır, sonra sandalyesine dönüp hiçbir şey yapmadan oturmuştur. Okur, öğrencileriyle birlikte kitap okudukları bir ders saatinde, "Çocukların önünde ağlatma beni," demiştir, kısık bir sesle. Okur günün ve gecenin sonunu getirememiştir, çocukluğun sihrinin acıları ancak öteleyebildiğini, yetişkinlik için yapacak bir şey olmadığını, yetişemeyen çocuk için de yapacak bir şey olmadığını düşünmüştür, sonra kendi çocukluğundaki ve güncel çocukluğundaki sihri düşünüp neyi ne kadar öteleyebileceğini düşünmüştür. Yaşamın bir öteleme çabasından başka bir şey olmadığını düşünmüştür. Dovaleh kendi hikâyesini herkesin hikâyesi kılmıştır, herkese kendi çentiklerine bakması için bir itki olmuştur.

Laf kalabalığı, şakalar, anneler ve babalar. Adım adım kuruluyor hepsi. Annenin bir toplama kampından zar zor kurtulduğu, kendisini saklayan üç adamın eziyetleri yüzünden geceleri çığlık çığlığa uyanmaları, camdan dışarıya haykırarak ağlamaları şefkatli, sessiz bir anne kimliğinden çok sonra ortaya çıkar. Dovaleh, bu tür detaylara inmek için güç toplar bir bakıma, çerçeveyi çizdikten sonra ayrıntılara iner. Babanın berberliği ve dayakları, çocuklukta elleri üstünde yürüyerek her türlü beladan kurtulabileceğini düşünmesi, hepsi anlatının ortalarından itibaren belirir. Bir süre sonra odak noktası şovun kendisi olmaktan çıkar, mekandaki olayların çetelesi tutulmaz, merkezde anlatının kendisi vardır. Dikkatleri çekmek için kendini yumruklar, yaralar Dovaleh. Hikâyenin vuruculuğuna dikkat çekmek için kullandığı mizah perdesini yer yer çeker, bazen de tamamen unutmuş gibi görünür. Lazar tarafından yeniden oluşturulurken önce bön bön gülümsediği, sonra tatlı bir şekilde gülümsediği hatırlanır. Dovaleh yaşadıklarını anlatarak yaşadığını bilmeye çalışır, yeterince kara bir boşluğun bütün gerçekliği ve kurmacayı yuttuğu o karanlık sahnede, elli yedi yaşındaki adam anlatarak kendini var eder. Anlatılacak hikâyelerinizi biliyor musunuz? Kimse bilmeyecek dediklerinizdir. Nasıl anlatabilirsiniz, bilmeyeceksiniz. Anlatmaya başladığınız zaman bileceksiniz. Dovaleh'te böyle bir duruş var; Lazar'a önceden telefon etmiş olsa da esprilerine son verdiği anda kararını da veriyor sanki. Dovaleh'in çocukluğunu bilen bir kadın da o sırada kulüpte, şovu seyrediyor, belki de kadının varlığını fark etmesi fitili ateşliyor Dovaleh için.

İşin siyasi boyutu var, İsrail ve Filistin arasındaki meseleler, Holokost falan, espri malzemesi olarak kullanılıyor ve bazı seyircileri bu işler kaçırıyor. Kadın-erkek ilişkilerine dair espriler iyi. Lazar, adamdaki ilkelliğin farkına varıyor ve gitmeyi düşünmeyi o an bırakıyor. Espriler pek ona göre değil ama adamın sahnede kendini parçalara ayırması, hikâye kırıntılarına dönüştürmesi ve bu kırıntılardan bazılarının bir parçası olması adamı orada tutuyor. Ölüm alkışlanıyor bu sırada, seyirciler için bir şeylerin ters gitmeye başladığı an. Arındırıcı ölüm. İnsanlar öldükten sonra bile sıkıntı çıkarmaya devam ediyorlar, yine de artık yoklar, hayatta olsalar kendilerinin acısı başkalarına yansıyacak, öyleyse ölüme alkış. Bir Delinin Hatıra Defteri'ni izlediniz mi, Erdal Beşikçioğlu oynuyor. Benzeri var sahnede. Dovaleh. Esprisini tamamlamıyor, bir at bara girmiş, sonrasında dünya tepetaklak. Dovaleh'in artık amuda kalkmaya ihtiyacı yok, ayakları elleri olmuş durumda. Yaşamının tamamı. Sahne. Perdeler. Son.

2 yorum:

  1. ben de bu kitabı bu ay okuduğum için şaşırdım. isminden ötürü olsa gerek biraz güleceğimi düşünmüştüm ama daha çok ağladım (mecaz yan anlam filan değil). nasıl bu kadar etkilendiğimi bile anlamadan etkilendim kitaptan

    YanıtlaSil
  2. Elleri üzerinde yürümeler, komiklikler,şakalar hep annesini korumak içindi belki de. Çocuk akıyla kendisini feda ediyor. Asıl hikayenin sonunda babasının olmuş olmasını diliyor sanırım ve bu yüzden de kendisini hiç affetmiyor. Kimin öldüğünü bilmediği saatlerde annesiyle babasını eşit düşünmeye çalışıyor. Ona göre eşit ve adaletli olmali ama elinde değil, annesini daha çok seviyor. Travmalarindan biri de bu sanırım.

    YanıtlaSil