13 Şubat 2019 Çarşamba

Javier Cercas - Saplantı

Okudukça "ben bunu bir yerlerden biliyorum" hissine kapılıyorum, gözümde sahneler canlanıyor ama ayamıyorum bir türlü, her şeyi her şeyle karıştırdığım için bir benzerine denk geldiğimi düşünüp okumaya devam ediyorum. Evinde metnini yazmaya çalışan adam kapıcının eşiyle kırıştırıyor, öncesinde böyle bir niyeti yoktu, hatta kadının farkında bile değildi ama sonrasında yaşamdan metnine doğru akacak bir kaynak oluşturabilmek için kadını kullanmaya karar verdi. İyi, başka parçalar da lazım. Apartmanda ikamet eden yaşlı bir adam çıkıyor ortaya, yine bir hareketlenme, yine kalıyorum orada. Ne zaman ki mutfak penceresinden bitişik pencerelerden gelen sesleri dinlemeye başlıyor adam, o an çakıyorum işte, ben bunu izledim. El Autor bu. Tabii filmde kurgu daha da karmaşıklaştırılmış; adam metnini yazmıyor henüz, yaratıcı yazarlık kursunda hocasının aşağılamalarına katlanıyor, sonra eşinin ünlü bir yazar olma sürecini izliyor, iş yerinde geçen zaman detaylı bir şekle getirilmiş falan, asıl mesele korunarak bir sürü şey eklenmiş. Novella filme göre kısa ve yazma edimine odaklı daha çok.

Flaubert'in bir mektubundan kırpılmış birkaç cümle epigraf. "Bokun içindeki altın parayı dişlerle toplamak" anlamına gelen Latince bir cümleden yola çıkan Flaubert, altını ararken kendisini hiçbir şeyin durduramayacağını söylüyor. Álvaro doğuyor buradan. Tam sekizde kalkar, duşunu alır, masaya oturur ve yazamamaya başlar. Yazmanın ciddi bir iş olduğunu düşünür, ciddiyeti sağlar ama yazamaz bir türlü. Dostlukları, işi, hayatındaki her şey yazma çalışmalarına göre biçimlendiği halde, biraz da ne yazacağını bilmediğinden, lirik ve epik şiiri dener, sonra 19. yüzyıla dönüp Flaubert'e bakar. Yaşamı yansıtmaya çalışması gerektiğini düşünür, bu kez yansıyacak yaşamlar aramaya başlar. Bu bölümde edebiyatla, yazmayla ilgili bazı atıp tutmalar ortaya çıkar, Álvaro kuramlara kulak verir, çok okuması gerektiğini bildiği için çok okur, çok yazması gerektiğini bildiği halde pek bir şey yazamaz. Yazmaya başladığı an bir cinayet ve balta belirir, belki de fikrin çorlandığı yer çok belli olduğu için arayışını sürdürür. Bir adam. Yaşlı bir adam daha. Bir de çift. Tamam bu iş. Aralarında birtakım gerginlikler, münasebetler, işte efendime ateş edeyim, bir dünya olay. Yazmaya başlar Álvaro, gerçekle kurmaca arasındaki geçişi nasıl sağlayacağını düşünürken kendisini başkahraman olarak görmeye başlar. Yazarın kahramanlaşması olayı. Aslında çokça işlenmiş bir mesele; okur olarak yazar, kahraman olarak yazar, yazar olarak yazar, bunların hepsini birbirine çevirebiliriz ki bizde de güzel örnekleri vardır, Berkan M. Şimşek'in metnini hatırlıyorum, oldukça başarılıydı. Neyse, şöyle bir şey var: "İsteyerek ya da istemeyerek, yaratıcı fanatizminin ya da sadece sorumsuzluğunun peşinden sürüklenen yazar o ölümü zamanında engelleyememiş ya da engellemek istememiş olmaktan sorumludur." (s. 17) Balta olayından bahsediyor. Tersten okuyalım, yaşam da yazardan sorumludur bu halde, hatta başka bir tersten okuyalım, yazar yaşamdan sorumludur. O halde neden yaşamı bir kurmacaymış gibi biçimlendirip metinleştirmeyelim?

Álvaro, metnine malzeme oluştururken insanların yaşamlarını da etkilemeye başladığını görür ve metni yazmayı sürekli erteler. Yukarıda bir yerde yazmaya başlar dedim ama başlamıyor ya, sadece kurguyu oluşturmaya çalışıyor. Ha, ya da bu son metnini yazmaya başlamıyor, başka türlerde birtakım girişimleri var sadece. Neyse, yaşlı adamla tanışıyor, çiftle tanışıyor, kapının eşiyle zaten cinsel münasebet kuruyor. Her birinden birçok bilgi ediniyor ve metninde var olmasını istediği gerilimleri bu insanlar üzerinden oluşturmaya çalışıyor. Örneğin kapıcının karısından yaşlı adamın alışkanlıklarını öğreniyor, adam satranç delisi. Álvaro satranç öğreniyor, saatlerce çalışıyor ve adamla samimi olmak için satranç muhabbeti açıyor karşılaştıkları zaman. Álvaro'nun duygusal kötürümlüğünü anlatım biçiminde görmek mümkün; son derece kuru bir anlatı. Sonrasında adama bilerek yeniliyor falan, adamın hoşuna gidiyor bu, muhabbet ederlerken evinde bir kasası olduğundan bahsediyor, gösteriyor kasayı, para dolu. Bu para, geçim sıkıntısı yaşayan çiftin işine yarayacak. Bay Casares ve Bayan Casares mutlu mesut yaşayan bir çift, Bay Casares işini kaybedene kadar. Álvaro bu noktada devreye giriyor, avukatlığını kullanarak adamın kendisinden istediği yardımı geri çevirmiyor ve tazminat alabileceği halde adamın tazminat alamayacağını söylüyor. Niyeti belli, yaşlı adamı çifte kırdırmak. Her şeyi planlayıp uygularken metni için elde ettiği malzemeyi ve kullanacağı anlatım biçimini bir araya getirmeye çalışıyor. Buraya en sonda geleceğim.

Casaresler Álvaro'yu yemeğe çağırıyor, Álvaro onları yemeğe çağırıyor, aralarında bir samimiyet doğuyor. Yeterli yakınlık sağlanınca Álvaro cinayet fikrini atıyor ortaya. Kasadan, paradan ve kasanın şifresini gördüğünden bahsediyor. Casaresler önce umursamıyorlar adamı, hatta başka şeyler konuşmaları gerektiğini söylüyorlar ama durumları giderek kötüleşiyor, Álvaro'nun camdan dinlediği kadarıyla sürekli kavga etmeye başlıyorlar. Sabırlar tükendikten sonra cinayet gerçekleşiyor, Álvaro'nun haberi yokken. Bayan Casares'in Álvaro'dan ödünç aldığı tornavidayla. Faka basıyor Álvaro, polislerin kendisini almaya gelmesine çok zaman kalmamışken oturup metnini yazmaya başlıyor. Metnin ilk cümleleri, okuduğumuz metnin ilk cümleleri. Kendi kuyruğunu ısıran yılan. Álvaro'nun karakterleşmesi tamamlanıyor böylece.

Güzel oyunlar bunlar, tekrar tekrar oynandıkları halde sıkmıyor hiçbiri. En sonda geleceğim dediğim nokta, Álvaro'nun edebi düşüncelerinin okuduğumuz metinde halihazırda var olması. Anlatı, kurgu, her şey hem teorik, hem de pratik olarak mevcut. Fransisco Rico'nun sonda yer alan bir incelemesi var, bu meseleleri ve gerçek-kurmaca ikilisini ele alıyor, güzel. Yazarın Notu bölümünde Cercas'ın açıklamaları var, o da güzel. Hasılı, metin iyi. Memnun oldum. Teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder