1878, Moskova. Küçük bir evde yaşayan, yirmi beş yaşlarında bir adam Aratov. Babası varlıklı sayılamayacak bir asilzade, birkaç yıl önce Moskova'ya taşınıyor ve bir süre sonra ölüyor. Geride Aratov ve hiç evlenmemiş hala Platonida İvanovna kalıyor. Hala elli yaşlarında, evin idaresi kendisine kalmış durumda. Aratov'un pek bir sorumluluğu yok, yaşamı boyunca pek bir sorumluluk almamış. Babanın çeşitli tozlar ve kitaplarla olan uğraşı yüzünden anne ölmüş, kimya tutkusu kadının sonunu getirmiş ve az daha Aratov'un da canını alacakmış ama veremle yırtmış adam, tabii bünyesinin güçsüz düştüğünü ve hastalığı yüzünden hep el üstünde tutulduğunu çıkarabiliriz buradan. Oğlan üniversiteye gitmiş ama evde alacağı eğitimin okuldakiyle denk olacağını düşünüp ilk seneden bırakmış, eve dönmüş. Babasının ölümünden sonra yas tutmamış, yasın getirdiği değişimlerden mahrum kalmış. Annesinin Aratov daha küçükken ölmesinin bunda bir etkisi olabilir, zaten bir kayıpla büyüyen çocuk, kayıpların kendisi için ne anlam ifade ettiğini bilmiyor, yaşamın doğal süreci olarak görüyor böylesi büyük kayıpları, dolayısıyla bir özlem, nefret, sevgi, hiçbir duygu doğmuyor içinde. Leader'ın yasla ilgili incelemesinde yas tutmanın, melankolinin yarattığı psikolojik değişimlerle ilgili sayısız örnek var, her bir süreç yeni bir kişilik doğuruyor ve geçmişin ağırlığını taşımak için üretilen savunma mekanizmalarının doğası yeni kişilikleri de durmadan değiştiriyor, Aratov'da bunların hiçbiri yok. Kupfer nam Alman arkadaşına göre kendisi tertemiz bir ruha sahip ve ideale meyli sayesinde iyi bir insan. Eh. Rus sosyetesine itilerek giren utangaç bir genç Aratov, halası ortamlara girmesini istiyor ama insanlarla iletişim kurmak istemiyor pek, yalnız kalmaktan keyif alıyor. Bir gün Alman arkadaşının ve halasının baskılarıyla bir davete katılıyor, Gürcü bir prensesin verdiği bu davette sıkılıp kirişi kırıyor Aratov. Kendisi de bir anlam veremiyor içinde doğan sıkıntıya, uzaklaşmak istiyor ve çıkıp gidiyor. Bu. İkinci davette Klara Miliç'i görüyor, kader anı. Kızın söylediği şarkıyı pek beğenmiyor, kızı da beğenmiyor gibi görünüyor ama içinde bir şeyler harekete geçmiş durumda, üzerini örttüğü duyguları sıkı sıkı bastırıyor ve Kupfer'e kızın özgün bir sesinin olmadığını, şarkıları pek de iyi söyleyemediğini anlatıyor. Eve gelince düşünüyor; idealindeki kız Klara Miliç olabilir mi? O hüzünlü gözler, hayalindeki yüz Klara'nın mı? Huzursuzluğu durmadan büyüyor, kızın Yahudi olması ve başka şeyler heyecanını söndürmesi için uyarıyor ama sosyal statüyle duyguların çatışması noktasında ne yapacağını bilemiyor Aratov.
Mektup geliyor Aratov'a, davette bir süreliğine bakıştığı Klara'dan. Aslında isimsiz ama Klara'dan geldiğini umuyor Aratov, başka bir kadından gelmiş olabileceği ihtimalinin üzerinde uzunca durması bile Klara'dan uzak durmaya çalışacağını gösteriyor. Kadının kalbini kırıyor tabii bizim sığır, böyle bir konuma sokulduğundan ötürü kadına kızıyor; hiç tanımadığı bir insanla buluşmak, konuşmak büyük kabalık ve hafiflik. Yalnız bir hayat sürdüğünü söyleyen bir adamla üstelik. Klara duygularını anlatmak istediği adamın odunluğuna bir anlam veremiyor, bakışmaları sırasında incelikli biri olarak düşündüğü adamı nasıl rencide ettiğini düşünüyor ama bir sonuca varamıyor, en sonunda Aratov'un sadece kendi gururunu ve rahatını düşündüğünü söyleyerek, hayal kırıklığıyla gidiyor. Aratov ne yapıyor, gururu tavan yaptığı için mutlu bir şekilde gidiyor evine. Ertesi gün öğreniyor ki Klara Miliç intihar etmiş, zehir içerek. Önce inanamıyor Aratov, kadının neden intihar ettiğini anlamaya çalışıyor ve işin kendisine dokunacağını anlayınca sevinçle üzüntüyü aynı anda yaşıyor. Bir kadının intiharına yol açtı, buna kudreti var. Tutulduğu bir kadının intiharına yol açtı, bu fikri bastırmak için de kudreti var ama başlarda. Kupfer, kadının aslında çok gururlu olduğunu, intihar fikrinin aklının ucundan bile geçmeyeceğini söyleyerek Aratov'u iyice düşündürüyor. Hayatı kitaplardan öğrenen biri için intiharın karşılığı varsa da yaşam deneyiminin eksikliği bir yana, Klara Miliç'in intiharına benzer bir şeye kitaplarda rastlamamış olması, olayları bir anlam sırasına koymasını engelliyor. Suçlunun kendisi olmadığını düşünüyor, sonra kendisi olduğunu düşünüyor, hayatının aşkını elinin tersiyle ittiğini düşünüyor, sonra Klara'nın duygusal açıdan bir amatör olduğunu düşünüyor, sonra kendisinin de bir amatör olduğunu düşünüyor, gece vakti kabuslar görmeye başlayınca bütün bu düşündükleri daha fazla katlanılmaz bir hale geliyor ve Kazan'a, Klara Miliç'in ailesinin yanına gidiyor, kadının son günü hakkında bir şeyler öğrenebilmek ve muhtemelen delirmemek için.
Kardeşle ve anneyle yapılan konuşma, Klara Miliç'in günlüğünün okunması, duygusal bir kadının yaşamına ortaklık ve tertemiz bir delirişle, hayalet kadının belirişiyle kapanış. Duygusal hoyratlık, empati yoksunluğu ve zavallı Klara Miliç. Kısa, derin bir hikâye. Okunması arz olunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder