Schramme derlediği makaleler için yazdığı ön sözde ahlak, psikopatoloji ve bunlarla ilgili meseleler konusunda okuru neyle karşılaşacağına dair güzelce bir hazırlıyor. Ne diyor, mesela psikopatların cezai yaptırımdan muaf olup olmadıkları konusunda tartışmalı fikirleri ele alıyor. Psikopati sadece bilişsel bir bozukluk olarak görülürse akıl hastalığı çerçevesinin dışına çıkamaz, böylece cezai ehliyet de ortadan kalkmış olur ve "kötü" olarak görülen, ahlak anlayışına sığmayan davranışların engellenebilmesi konusunda yaptırımlar ortadan kalkar. Sırf bu meseleyle ilgili ikiden fazla makale var, farklı bakış açılarından ve disiplinlerden yaklaşıldığı için problemin sınırları olabildiğince genişletilmiş, güzel. Schramme de kavramsal sorunlar için başlı başına bir bölüm yazmış; Psikopati Kontrol Listesi gibi listelerde psikopatinin tanımları mevcut, teste giren katılımcılar verdikleri cevabın puansal karşılıklarına göre ne tür manyaklar olduklarını öğreniyorlar. Puanımız düşükse normal bir manyak olarak mutlu mesut yaşıyoruz, puanımız yüksekse listeden puana denk gelen manyaklık çeşitlerini direkt alıyoruz. Bu tür listelerin ve testlerin sıkıntılı olduğunu söylüyor Schramme, muğlak maddeler ve metodolojik problemler kesin sonuçlara ulaşmayı engelliyor. "Asalak yaşam biçimi", "yüzeysel duygulanım" gibi maddelerin yanında "çok sayıda insanla rastgele cinsel ilişki kurma" gibileri de var, hepsini bir araya getirip sağlıklı sonuçlara ulaşabilme ihtimali, aslında düşük. Psikopatinin "bakan kişinin gözünde" olması durumuna getirildiğini söylüyor Schramme, başka testlerden örnekler veriyor ve güvenilirlik konusunda sıkıntılar olduğunu anlatıyor. İşin "suç" boyutu da var; psikopati araştırmalarına suç işlemiş ve işlememiş kişilerin katılıp katılmamaları sonuçlarda büyük fark yaratabiliyormuş, yanıltıcı olabiliyormuş sonuçlar, bu yüzden farklı tiplerde incelemeler sürüyormuş. Ampirik deneyimlerle zihinsel süreçler arasındaki boşluk, psikopatinin bulunduğu yeri de belirsizleştirmiş oluyor. "Farklı bir biçimde, konuşma diliyle ifade edecek olursak, 'deli' ile 'kötü' arasında bir ayrım yapabilmeyi isteriz ama bu ikisini en baştan tanımlarsak, psikopatiyi ahlakileştirilmiş bir kavram olarak görmemek zordur." (s. 15) Farklı açılardan farklı anlamlar kazanan bir kavram psikopati, bütün veçheleri belirlenmemiş, üzerinde çalışılmaya devam ediliyor. Şey diyecektim bir de, Kötülüğün Felsefesi ile birlikte okunursa buradaki makaleler, tadından yenmez. Metinler birbirlerini açıklar nitelikteler, o yüzden iki kitap oluyor dört kitap. Sekiz.
Felsefi Tartışmalarda Psikopati bölümünde felsefecilerin ahlak hakkındaki görüşleri ve bu görüşlerin bilimsel araştırmalar için açtıkları kapılar hakkında mülahazat var. Ahlakın öznelliği ve nesnelliği konusunda sayısız görüş ve bilimsel araştırma var, nörologların buluşları felsefi görüşleri destekler veya yadsır nitelikte, dolayısıyla ahlakın spesifik bir nirengi noktası yok. Çıkarlarımız doğrultusunda mı ahlaklıyız, ahlaki değerlerimiz ne ölçüde dışarlıklı, ahlakdışı olarak nitelenen insan ahlaki değerlere sahip mi, yoksa zaten kendisinde bilişsel yetersizlikten ötürü var olmayan ahlak kavramının yokluğu mu etkin, bu tür soruların cevaplarını irdeliyor Schamme. Araştırmalara göre hem duygulanımsal hem bilişsel unsurların bir karışımıymış psikopat, sadece tek bir tür yoksunluğun ürünü değilmiş. Bu konuyla ilgili birçok makalede çok çeşitli istatistiksel bilgi var, yoksunluk türleri hakkında yapılmış çok sayıda araştırmanın sonuçlarından çıkarım yapabiliriz ama gidilecek daha çok yol var gibi görünüyor, daha çok araştırma yapılması lazım. Evet.
Makalelerden birkaçını alacağım. İlki Heterojen Psikopati İnşası, Henning Sass ve Alan R. Felthous tarafından yazılmış. Fransız ve Anglo-Amerikan geleneğinde psikopatinin ortaya çıkışı, dallanıp budaklanışı ve gelinen nokta inceleniyor, bir nevi psikopati tarihi. Çeşitli tanımlar, isimlendirmeler, bilimsel mirasın işlenişi, geliştirilmesi ve birçok kuram kronolojik bir şekilde ele alınmış. Fransızlar daha çok duygusal ve sosyal davranış bozuklukları açısından yaklaşmışlar meseleye, entelektüel işlevin pek etkilenmediğini söylemişler. Sonrasında psikanaliz açısından psikopatinin incelenmesi, haliyle Freud'un mevzuya yaklaşımı var. Anglo-Amerikalılar daha homojen bir yaklaşım göstermişler, "ahlaki çılgınlık", "psikopati" ve en sonunda da "sosyopati" kavramları geliştirilmiş. Temel bir zihinsel ve ruhsal kusurun varlığı, psikanalitik çerçevede ve ampirik deneyimlerin sonucunda ortaya çıkmış, literatüre girmiş. Ne güzel. Sonrasında farklı bilim insanlarının psikopatiyle ilgili perspektifleri, ayrıldıkları noktalar, Alman geleneğinde psikopati gibi meseleler geliyor. Giriş mahiyetinde hoş bir makale.
Psikopati ve Ahlaki Rasyonellik, yazarı Eric Matthews. Psikopatinin tanımlarıyla başlıyoruz ve başkalarının haklarının dikkate alınmamasının psikopatiyle bağlantısıyla devam ediyoruz. Ahlaksızlık ile ahlakdışılık arasındaki fark belirlendikten sonra ahlakdışılıktan devam ediyor Matthews, iki örnek üzerinden gidiyor. Cüzdanını evde unuttuğu için benzin istasyonu çalışanını döverek bayıltan adamla barda öylesine bakınan birini kendisine saygısızlık ettiği gerekçesiyle, kırdığı şişeyi adamın suratına sokmak suretiyle öldüren adamı ele alıyor Matthews, empatik yetilerinin olmayışı bu adamları patolojik bir hale getiriyor ve kafalarında neler olup bittiği deli gibi merak ediliyor haliyle. Hume'a kadar dönüyor yazar, duyguların egemenliğinde sürdürülen yaşamlarımız olduğunu düşünürsek ve bu adamlarda duygusal güdüklük olduğunu varsaysak bu kez bilişsel duvara tosluyoruz. Bu adamlar başkalarına zarar verdiklerini biliyorlar, yine de eylemlerini sürdürüyorlar. Hapishanede tecrit edildikleri durumlar da ortaya çıkabilir, zira Matthews'a göre ahlaki çılgınlık içinde bu adamlar, ahlaki rasyonellikten çok uzaklar. Bilginin yanlış yapmaktan alıkoymadığı insanlar bunlar, Matthews bu noktadan yola çıkarak ahlaki rasyonelliği incelemeye başlıyor ve Kant'ın paradigmasını ele alıyor. Uzunca bir bölüm, kısaltıyorum; Kant'ın pratik rasyonelliğinin temeli olmadığı, kişinin arzularından doğmayan ve dışsal bir ahlaki rasyonellik pek de rasyonel olmadığı için Kant'ın ahlaki rasyonellik kavrayışının kusurlu olduğunu çeşitli örneklerle ve alıntılarla anlatıyor yazar, sonrasında Aristoteles'e dönüyor ve insan davranışlarının bağlamlarını ele alıyor. Temel fikirler; ahlaken iyi bir gerekçeyle yapılmış eylemler başkasının iyiliği, en azından zarar görmemesi gözetilerek yapılan eylemdir. "'Erdem'in zıddı 'kötülük'tür: Dolayısıyla, kötü bir insan olmak, rasyonel ilkelere uygun olarak hareket dememek demektir. Bu durumda Aristoteles, ahlaki iyilik ve kötülüğü, dolayısıyla ahlaki akılcılığı, Kant'ın tersine, insan doğasına özgü olan şeyler itibariyle tanımlar ki bunların da, özellikle insani yaşam biçimiyle ilişkili olarak, tipik insani ihtiyaçlar da dikkate alınarak tanımlanması gerekir." (s. 93)
Birkaçını alacağımı söyledim ama nefesim bitti. 331 sayfa, bir dünya makale, birlikte yaşamak zorunda kaldığımız bir dünya psikopat hakkında çok çeşitli çıkarımlar, sürüyle düşünce. Şimdi zaten dünyayı daha iyi anlayabilmek için okuyoruz, ediyoruz da ben özellikle öz savunma için okudum bunu ve dünya gerçekten biraz daha aydınlandı. Suratımın şişeyle delik deşik edilmemesi konusunda yapabileceklerimden psikolojik şiddet uygulayanlara karşı tutumlarıma kadar pek çok şeyi belirledim, "başarılı psikopatlar" karşısında alacağım gardı düşündüm falan, iyi oldu. Geyik bir yana, kendi psikopatolojimi de düşünme imkanı buldum, ahlak anlayışımı gözden geçirdim, bilmem ne. İyidir yani, keşke okunsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder