En baştan başlıyor gerçekten Attali, Büyük Patlama'yla. Çok yoğun bir şey vardı, patladı ama bizdeki "patlama" bilgisi, imajı bu patlamanın karşılığı değil tabii, çok fantastik bir olay ve süreç bu. Hidrojen, döteryum ve helyum oluşuyor başta, sonra diğer atomlar çıkıyor ortaya. Oksijen ve hidrojenin münasebetiyle su oluşuyor. Su evrensel bir çözücü ve canlıların kaynağı, rahim gibi bir şey. Neyse, oluşan ilk gezegen Jüpiter'miş, bu bilgiyi de aklımızın bir kenarına koyuyoruz. Suyun Dünya'ya nasıl ulaştığı bilinmiyor, pek çok teori varmış bu konuda. Yaşam suyun içinde başlıyor, dünya soğuyor, süper kıtalar beliriyor ve kayboluyor, okyanuslarda yaşam karmaşıklaşıyor, primatlar ortaya çıkıyor, Homo erectus tayfası yürüyerek Malezya'ya geliyor, bizim tayfa ortaya çıkıyor ve bir süre diğerleriyle birlikte yaşayıp onları yeryüzünden siliyor falan. Bu bölümler dünyanın ve yaşamın oluşumunu bilimsel olarak adım adım kuruyor, başka kaynaklarda da rahatlıkla bulabileceğimiz bilgiler var. İnsanların Dünya algısının üzerinde şöyle bir durulup geçiliyor; örneğin Çinliler için Dünya kareymiş, dört köşede dört okyanus varmış ve Dört Ejderha Kral hem bu okyanusları, hem de Çin'i korurmuş. Kozmogoni biraz, biraz efsaneler, biraz tarih. Babil mitolojisinde beliren tufanın dinlere geçişi, tanrıların ortaya çıkışı ve ardından savaşlar. İlk korsan faaliyetlerine III. Ramses döneminde başlandığını görüyoruz, Mısırlılar "deniz halkları" ile savaşıyor, aynı sıralarda İbraniler Mısır'dan kaçıyor, Yunanlar -metinde "Yunanlılar" şeklinde geçiyor, sanırım yanlış- Troya'yı yıkmaya geliyorlar. Roma, Kartaca, Venedik, Osmanlı derken günümüze doğru geliyoruz, devletlerin ve imparatorlukların savaşmaları dışında denizlerle ilgili pek bir şey yok. Belki de ben yanlış düşünüyorumdur, denizlerin tarihi insanın denizler üzerindeki edimlerinden ibarettir diyeceğim ama, değil ya.
Romalılar "Mediterraneum" demişler Akdeniz'e, ad oradan geliyor. Tabii bir sürü liman inşa ediliyor, çoğunun üzerinde şöyle bir duruluyor. İşgal edilen önemli adaların bahsi geçiyor, aralarında Malta ve Girit falan yok. Roma'nın Yunan kentlerini hacamat etmesi ve denizle ilgili maddeler içeren anlaşmaların ortaya çıkması, Roma döneminin önemli özelliklerinden. Çin'in de denizcilikle ilgili çok sayıda hadisesi var ama çok kapalı bir dünya; daha çok yayıldıkları alanlar, kurulan limanlar ve ticaret yollarının belirlenmesi gibi meselelerde inceleniyor Attali tarafından. Bir de İngilizlerin afyon dümeni var tabii, iki milyon Çinli afyon tiryakisi olunca ve tehlike büyüyünce Çinliler iki kez savaş ilan ediyorlar ama tepelenip oturuyorlar aşağı. Bu çok daha ileride, Roma'dan sonra İslam'ın yayılmasını inceliyor Attali. Ömer bin Hattab'ın denizle ilgili münasebeti tek bir yasaktan ibaret, hiçbir Müslümanın denizde maceraya atılmasını istemiyor. Halife Osman zamanında bu yasak kalkıyor, denizlerde Arap gemileri de görülüyor. Hatta ilginç bir detay var; Ortodoks ve Müslüman hakimiyeti yüzünden Katolik güçler, özellikle Germen ve Frank toplumları kuzeye ve iç bölgelere göç etmeye zorlanmışlar. Henri Pirenne nam büyük tarihçi, yazdığı bir makalede İslam olmasaydı Frank İmparatorluğunun olmayacağını, Muhammed olmadan Charlemagne'ın düşünülemeyeceğini söylemiş. Fransa ve Almanya'nın denize karşı sergiledikleri iştahsızlıklarının altında bu meselenin yattığını düşünüyor Attali.
Libro del Consulado del Mar adlı bir eserle denize dair bütün sözlü içtihatların yazılı olarak derlendiği söyleniyor, 1266 civarı. Deniz kanunlarının temeli olarak bu metin görülebilir. Tam o sırada Büyük Veba Salgını patlak veriyor. Moğolların Kırım'daki Ceneviz acentesine saldırıları yenilgiyle sonuçlanıyor ama vebayı da Ceneviz gemilerine bulaştırmış oluyorlar. Gemiler Avrupa'ya dönüyor ve milyonlarca insanın sonunu getiriyor. Fırtına dindikten sonra karantina bölgeleri, modern gemiler, modern limanlar, daha modern gemiler ve limanlar ortaya çıkıyor. Aslında beşeri bir tarih, insanoğlunun teknolojik ilerleyişinin araçlar ve silahlar üzerinden anlatımı. Sekizinci bölüme kadar bu minvalde bir tarihi okuduktan sonra, eh, başka alanlara doğru da genişleyen denizin izlerini buluyoruz. Özgürlük ideolojisinin kaynağı olarak deniz adlı bölümde denizin insana açtığı imgelem dünyası hakkında birkaç şey var, örneğin Coleridge. Kitabı Mukaddes. Jung. Yunan mitleri. Kuzey Amerika'ya göçenlerin özgürlük hayalleri. Poe, Conrad ve Hemingway. Bu bölüm gerçekten iyi, denizin sanattaki izdüşümleri şöyle bir derlenmiş, güzel.
Son bölümlerde deniz ekonomisiyle ilgili pek çok değerlendirme var, taşımacılıktan balık avcılığına pek çok konu. Denizlerin kirlenmesi sonucu oluşacak facialar, denetimsiz avcılığın balıkların dünyasını darmadağın etmesi gibi pek çok meselenin çözüm yolları da Attali tarafından ortaya atılıyor ama ideal bir dünyada uygulanabilir o çözümler, bizim dünyamızda değil. Kendisi de önceki anlaşmaların devletler tarafından görmezden gelinip her devletin kafasına göre hareket ettiğini söylüyor, dolayısıyla ütopik istekler olarak kalıyor öne sürdüğü fikirler. Başkaca da devletlerin denizler üzerindeki egemenliği, mal nakliyatı ve liman büyüklükleri falan var, bir sürü ekonomik bilgi. Meraklı okurun ilgisini çeker.
Böyle. Tam bir tarih değil, tam bir inceleme de değil, ortaya karışık bir şey. Koç Üniversitesi Yayınları'ndan çıkan çok daha kapsamlı bir metin var, ansiklopedik boyutta. Şu. Gerçi merkezde sadece Akdeniz var ama olsun, denizle ilgili daha kapsamlı bir metin arayanlar için sıkı bir inceleme gibi gözüküyor. Buna yakında girişeceğim. Attali'nin metni de denizlerin tarihine bir giriş niteliğinde, böyle görülebilir.
Teşekkürler. Merağımı aydınlatacak kadar var...
YanıtlaSil