29 Ocak 2018 Pazartesi

Kevin Lynch - Kent İmgesi

Lefebvre, kentin sermaye ekseninde yapılandırıldığını, bunun doğanın yapılandırılması üzerinden döndüğünü söyler, başka pek çok şey de söyler ama hatırlayabildiğim bu kadar. Rezil bir hafızam var. Biraz daha eşeleyeyim, mekânların kodlardan ibaret olduğunu ve bu kodların da imal edildiğini söyler. Mekânın olduğu yerde varlık vardır, var olan her şey yeniden üretilebilir, dönüştürülebilir. Para babaları mekân algılarıyla oynar, beşeri bilimler bu babaların emrinde olduğu için edebiyattan psikolojiye pek çok disiplin belli perspektiflerin dahilinde mekânı çözümler ama her bir tanım, her bir imge, her ne varsa hepsi güdülmüştür, çerçevenin dışında bırakılanlar mekân-zaman birliğinin yapısını çürütür. Lefebvre sonrasında Hegel'in, Marx'ın mekânı biçimlendirmesine girişir ve eleştirilerini sıralar, buraya girmiyorum çünkü yeterince kafa açtı. Bir daha Lefebvre okuyacağımı sanmıyorum. Yarına kadar.

Kevin Lynch buraya imge üretiminden giriyor, fenomenolojik verilerin uygulamalı olarak bir dökümünü çıkarıyor. İmgeler de çoktan satın alındığı için sermayenin form kazandırdığı, belki de amorf hale getirdiği kentin insanlar için ifadeleri, zorla oluşturulan imgeleri söz konusu. Lynch'in incelediği kentler Boston, Jersey City ve Los Angeles. İkisi batıda, biri doğuda. Kentlerin oluşumu sürekli bir çizgide ilerlediği için genişleme, biçimleme aşamaları yavaş yavaş ve düzenli olarak ilerliyor, bu oluşum sırasında "ilksel prensipleri oluşturacak bir yöntem" öneriyor Lynch: İmgelerin deneysel bir biçimde ortaya çıkarılıp kentin bu imgelere göre kurulması. İnsan deneyimler, deneyimleri imgelerini oluşturur ve imgeler deneyimleri etkiler, değiştirir. Bütün bu değişimlerin kenti yaşayan insandan anket vs. yoluyla sistematize edilmesi, farklı sonuçların karşılaştırılması ve ortaya çıkan tablo yardımıyla mekânın yaratılması yöntemi işe yarar gibi gözüküyor ama kapitalizmin gücü karşısında böyle bir şey mümkün değil tabii. İyi niyetli bir yöntem gözüyle bakabiliyorum. Mesela geçenlerde olay oldu, bir haber sitesinin, "İstanbul'da ev almanın tam zamanı!" konulu haberinde paylaşılan İstanbul fotoğrafını gördünüz mü? Başkaları kaos diyor, biz ev diyoruz, öyle mi? Mordor'dan bir fotoğraf olduğunu söyledi insanlar, haklı olarak. Övünülecek bir durum yok, bu hale getirilen bir şehirde yaşamak, bile bile yaşamak iftihar meselesi değil, patolojik bir vakayı yüceltme meselesi. Akıl sağlığımızı kaybetmiş durumdayız, başka bir şey değil.

Anlamayan adam olarak ahkâm kesiyorum şimdi. İnsanlar ve faaliyetlerinin sabit fiziksel kısımlar kadar önemli olduğunu söylüyor Lynch. Kadar? İnsanlar kentlerde oturmak için doğmuyorlar sanırım. Bir ön kabul var burada ve çok tehlikeli bu; kentin insanı sınırlaması kabulü. Betonun içinden geçememek gibi bir durum değil, sabit kısımların önceliği durumu. Pek kabul edilebilir gelmiyor bana, insanın şehirde yaşamasının bedeli ağır. Resim mi ne vardı öyle; bir sokak var, araçlara ayrılan alanlar haliyle insanlara kapatıldığı için boştu, kapalı alandı. Kuş kadar bir alan kalıyordu insanlara. Perspektif hapishanesi diye bir şey uyduracağım şimdi; uzamda boşluk bulamamaktan ötürü yorgunluk çekilen yer. Bir daha bir şey uydurmamam için devlet buna bir şey yapsın. Neyse, edebiyattan, müzikten ve benzeri tırı vırı işlerden dahi etkilenebilir kent, belki imgelem oluşumu aşamasında. Bunlara da dikkat edilmeli. Kent anlamla, zevkle dolup taşmalı. Aslında dolup taşmasına gerek yok, bunların ortaya çıkabileceği biçimde tasarlanması yeterli.

Okunaklılık, Lynch'in incelemesi için temel olgu. Kent okunabilmeli, doneleri de. Yol bulma süreci bu okumalardan en temelini oluşturuyor. Yürümeyle alakalı birkaç kitap var, onlarda kaybolmak ve yolu bulmakla ilgili güzel bölümler mevcut. Kahramanın sonsuz yolculuğunun kente indirgenmiş hali aslında; imgeler havada uçuşuyor, küçük kahramanlar her gün yollara dökülüyor ve kentten bir şeyler alıyorlar, kente bir şeyler veriyorlar, belirsiz bir hedef için yolları yaratıyorlar ki sayısız yoldan bahsediyorum, bir o kadar da sabit yollardan. Farkında oluş, yolun bilincinde olma hali bir yana, kaç farklı yol kullanılır bir hedefe varmak için? Basit bir örnek: işe giderken metro istasyonuna varmak için geçtiğim sokakları hep değiştiriyorum. Bir duvar yazısı, bir kuşun ötüşü, bir pencerenin sıcağı, hep değişik. Aynı yolu bir daha hiç bulamıyorum. Kendimi de bulamıyorum, bir başkasıyla karşılaşıyorum. Bir şeyler değişmiş oluyor. Gün değişiyor, ben değişiyorum, imgeler değişiyor, hiçbir şey aynı kalmıyor. "Seçme şansı" diyor buna Lynch, yolu seçmenin doğurduğu özgürlük. Özgürlük değişebilme olanağıdır.

Kolektif hafıza, semboller, bu imgeleri toparlayıp derler, sembolik bir harita ortaya çıkarır. Zihnimizde mevcut. Bilinçli kayboluşu yaşamayanların, haritanın karanlık noktalarını açmak için keşfe çıkamayanların, doğal kaybolucuların özgür olmadıklarını düşünüyorum. Kaybolmaktan korkarlar, bulamayacakları için. Aramaktan da korkarlar, bulamayabilecekleri için. Kapalı bir yaşam, imgeler kendilerine dönük. Açık toplumlarda yön bulmanın yöntemleri Ek-A bölümünde mevcut. Bir iki ilginç hadiseyi anlatayım. Bazı toplumlar bir denizin kıyı bölgesi için yirmi farklı isim kullanıyorlar ama yükseltiler için hiçbir isimleri yok, yükseltiler toprağın doğal bir parçası onlar için. Eskimoların kar yağışı için kullandığı kelimeleri hatırlayın. Yağmur onlar için isimsizdir. Bunun gibi şeyler.

Başka... Kent İmgesi ve Bileşenleri nam başlığın altında imgelerin toplumsalı ortaya çıkarmadaki rolü irdeleniyor. Çalışma, somut imgeler üzerine odaklanıyor. Yollar, sınırlar/kenarlar, bölgeler, düğüm/odak noktaları ve işaret öğeleri, üç farklı şehirde yapılan araştırmalardan sağlanan veriler üzerinden değerlendiriliyor. Şehirlerin sokakları, caddeleri, yapıları, her şeyi bu beş madde etrafında inceleniyor ve imge oluşumundaki rolü belirlenmeye çalışılıyor. Yer şekillerinin etkisi de kent imgeleminde önemli, dağların biçimlediği dar bir alanda kurulan kentlerle düzlüklerin kentleri aynı imgeleri üretmeyecektir. Lynch bu yer şekilleri olayına pek girmiyor, kentin sabit noktalarını göz önüne alıyor.

Kevin Lynch, kentte yaşayanın düşlemini daha yaşanabilir kentler kurmak için değerlendirmek istiyor ve bir öneri getiriyor. Getirmiş daha doğrusu; altmış yıl öncesinin önerisi bu ve neoliberalizm cehenneminde uygulanabilir gözükmüyor, hatta tahakküm kurmada bir silah haline dönüşmüş imgelerin varlığı her yerdeyken, özgürlüğünden soyutlanan insan neyi ne için yaptığını, hangi imgenin kendi imgesi olduğunu bilemezken... Eh, iyidir yine de. Tezi bu dönem bitiremezsem yüksek lisanstan atılıyorum, o yüzden mekan okumalarına giriştim, kurmacaya ara verdim. Üzülüyorum ama bitecek bu iş.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder