Yüz kadar parçadan birkaçını seçiyorum. Bernhard, gezileri sırasında şahit olduğu, işittiği olayları gündeliğin içinden yansıtıyor, birinin intiharını veya garip bir olayı su içermiş gibi anlatıyor. Basit ve vurucu.
Hamsun: Felsefeden birdenbire vazgeçen bir adam kendisini yaşlıların bakımına adadıktan sonra Knut Hamsun'un bakımını üstleniyor ama adamın büyük bir yazar olduğunu bilmiyor. Adamı her gün gezdiriyor, yatağını yapıyor, metinlerini yazması için köye inip kalem tedarik ediyor ve hatta Hamsun'un ölüsünü çarşafla örtüyor. Hiçbir şeyden haberi yok. Hiç.
Ses Taklitçisi: Her türlü sesi taklit eden adamın kendi sesini taklit edememesiyle ilgili. Kendini taklit edememeyi Bernhard'daki yarat(a)mama izleğine bağlıyorum; bir eserin yaratılış sancısını pek çok anlatısında irdeleyen Bernhard, yaratıcıları ya delilikle ya da intiharla yüzleştirir, ötesinde yaratma ediminin anlamsızlığından ve imkansızlığından bahseder. Taklitçininki de benzer bir durum, kendi sesini taklit etmeye çalışması bile sonunu getirebilir.
Düpedüz İftira: Goethe Öleyazıyor'daki karakterler olabilir mi bunlar?
İki felsefeci, Goethe'nin evinde karşılaşırlar, birbirlerinin yazılarına özenle eğileceklerine söz verirler ve ayrıldıktan sonra içlerinden biri bu karşılaşmayı felsefi bir yazı biçiminde anlatacağını söyler, diğeri hemen buna karşı çıkar ve meslektaşının niyetini iftira olarak değerlendirir. İşin ironisi bir, felsefenin insan faktörü olmadan senteze ulaşabileceği fikri iki.
Broşür: Ayrı işyerlerinde çalışıp emekli olan bir çift, çok yorucu bir yolculuktan sonra tatil yapacakları yere gelirler ama hiçbir şey katalogdaki gibi değildir, odaların karanlığı onlara kendi isimlerinin yazılı olduğu tabutları çağrıştırır. Özel alan ortadan kalkınca çiftler ölümle karşılaşır, yakınlığın ölçüsü ne derecede olursa olsun birliktelik ölümcüldür, şimdi değilse de zamanı gelince.
Pisa ve Venedik: Kurmaca örneklerden biri. Pisa ve Venedik belediye başkanları, kentlerindeki kuleleri değiştirmek isterler. Anlaşırlar, değişimin yapılacağı gece yakayı ele verip akıl hastanesine kaldırılırlar. İtalyan makamları mucizeye başvurmaz, devletin mekanizmaları mükemmel bir şekilde işler ve iki adamın canına okur. Gerçeküstünün katili devlet, yiyende ortak devlet.
İçsel Baskı: Bunun bir adı vardı, neydi? Ansızın aşağı atlama duygusu, metroda kendini raylara bırakma isteği...
İntihar edecek kişinin altında branda geren itfaiyecilerden biri, ansızın hissettiği içsel bir baskının sonucunda brandayı çekerek diğerlerini de peşinden sürükler, müntehir kişi atlar ve parçalanır. Felaket istenci. Sürekli hale geldiğinde başkaları üzerinden tatmin edilmek istenir sanırım. Metroda birine omuz atıp raylara düşürmek gibi. Yüksekten bakan birini bacaklarından kaldırarak aşağı atmak gibi.
Üslupçuluğunu sürdüreceği bir alan olmadan Bernhard okumak ilginçti, yazarın farklı bir sesini duymak isteyenler için dört dörtlük bir ucubelikler sergisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder