30 Ocak 2018 Salı

Unica Zürn - Yasemin Adam

Şurada çok şahsi bir deneyimim var, burada metin üzerinden gideyim.

Altı yaşındayken aynanın içindeki dünya, duvarın ötesindeki alem, algılananın ötesindeki bir başka boyut, artık her neyse, kendini gösterdiği zaman yıllar sonrasını parçalamaya başlıyor. Çocukluğun animizm, nesne devamlılığı gibi sihirli edinimleri yetişkinliğe bir ölçüde yansıyor ve bu durum bir nevi lanet; beynin gelişimi arkada izler bıraktığında çok sonrasının "makul" denen düşünce biçimini sakatlıyor. Da diyemem, yetişkinlerin dünyasından ayırıyor kişiyi. Evet, sanırım bu. Çok canlı bir hatıram var: Sokakta top oynuyoruz, gökyüzü bir anda bakıra kesiyor, korku ve merakla yukarı baktığımızda yağmur başlıyor. Oyunu unutuyoruz, o zamanlar denizi görebildiğimiz Şehit Anneler Parkı'na koşuyoruz ve gökkuşağını görüyoruz, sırılsıklamız, üstümüze kırmızı ışıklar düşüyor, su birikintilerinde zıplarken kahkahalar atıyoruz ve yukarı bakıyoruz, yukarıda bir şey var. Bir daha aynı renk olmadı ama dünya turuncuya boyandığında yukarı bakıyorum, göremiyorum ve gözlerim doluyor. Zürn bu öteyi görmeyi başarmış, başarmasaydı belki de şizofren olmayacaktı. Kelt inanışına göre çocuklar her şeyi bilirmiş, büyüdükçe unuturlarmış. Animizmi vs. bu bilgiye bağlıyorum ve sonrasında beş duyuya tıkılı kalmaya lanet okuyorum.

Öteden gelen adam, beyazlı ve yaseminli, kız çocuğu bu adamla evlenir. Kimsenin bilmemesi iyidir, "ilk ve en büyük sır" budur. Beyazlı adam ataleti ve mesafeyi öğretir, böylece kimse kıza/kadına yaklaşamaz. İçinde döndürülen pek çok anahtara rağmen kız kendini açmaz, erkekler yorulup vazgeçer, kız çocukluktaki evliliğine sadık kalır. Rüyasında her şeyi içine alan bir girdap gibi görür kendini, kaçanlar haricinde herkes yakalanır, parçalanır ve sindirilir. Boşluk dolmak ister, bir türlü dolmaz. Dolmadıkça kadının düşünceleri de emilir, işe yaramayan acılar kalır.

Yasemin Adam en olmadık yerlerde karşısına çıkar, Paris'te bir otel odasında mesela. 9'lar sayılır, çarpım tablosu kutsal bir kitapmış gibi okunur, 9 üzerine yapılan güzellemelerin sonu gelmez. Dünyanın en hızlı yüzyılında bazı insanlık dışı olayların engellenmesi için toplantılara katılır kadın, sonunda sarılık olur ve doktoru onu uyarır: "'Dilek dilemek sağlığa zararlıdır. Size yasaklıyorum. Son dileğin gerçekleşmesi masalı, sadece bir masal. Çok hastasınız çünkü biri bir çift kalbi gözlerinizden dışarı attı.'" (s. 15) Sanrılar sürer, tavandaki kırmızı akrep aşağı atlar ve iğnesini kendi kalbine saplar. Pek çok sanrıdan biri, kadın bunlardan kurtulamaz.

Aşık olacağı ressamın yüzünü Yasemin Adam'ınkine benzetince doğru Paris'e. Anagram işi ve resimler ressamın işi, kadına o öğretiyor ve kadının dışavurumcu psikozunu biçimliyor. Kadın bunlarla uğraşmasaydı sonu çok daha önceden gelebilirdi. "Yani eğer gece karanlık gökyüzünde resimler beliriyorsa, o resimler kesinlikle oradadırlar." (s. 20) Tabii ki, orada olmadığını söyleyenler gerçekten göremeyenler ama işin kötüsü, göremeyenler kendilerini "sağlıklı" olarak niteleyip sağlıksız olanları hastanelere, odalara kapatıyorlar, sağlıklı olmaları için.

Deli olunca kendi kendini eğlendirmenin kolay olduğunu söylüyor kadın, nispeten sağlıklı okurlar olarak yaşamını ve intiharını kadının gözlerinden görerek de okuyabilmeliyiz. Bir zaman yapacağım bunu. Sağlıklıların çektirdiği acılar dışında başka bir acı çekiyor mu kadın, bunu sormak gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder