Aslında basit; dokuz gezegeni yönetecek bir adam seçiliyor, şişe sağ olsun. Random bir şekilde ensesinden tutulan sınıflı -snfszlar oyunun ışında, kast sistemi işlevsel- arkadaş törenlerle koltuğuna oturuyor ve sistemin seçtiği suikastçı kendisini öldürene kadar yönetiyor. Son derece rastgele bir sistem, sebebini üç paragrafta özetlemiş PKD. Metin 1955'te yazılmış, öngörülerin tutup tutmadığını okur söylesin. Neyse, 1980'lere gelindiğinde tüketim toplumu daha fazla tüketemeyecek bir hale geldiği için arz fazlası mallar yığılırken piyango sistemi doğuyor. İnsanlar satın alamadıkları ürünler için piyangoya katılıyorlar, ödüller güce ve prestije evriliyor, sonuçta Oyunun Efendisi unvanı büyük ödül haline geliyor. İstikrarlı bir dünyayı çoktan geride bırakan insanlar için en mantıklı yaşam biçimi, piyangodan ödül çıkmasını beklemek. Sebep-sonuç ilişkilerinin ortadan kalktığı, tamamen tesadüflere dayalı bir dünya bu.
Aykırı sesler, alternatif dünyaları arayanlar da var tabii, çok iyi bir örnek olmasa da dünyanın eski hali özleniyor ve Preston gibi adamlar ortaya çıkıp özgürlüğün peşine düşüyorlar. Dokuz gezegen sisteminin dışında, yeni başlangıçlar için uygun olan gezegenleri aramaya giden yarı çatlak Preston'ın müritleri, 150 yıldan beri haber alınamayan üstatlarının peşinden uzaya gidiyorlar. Şişenin seğirdiği sırada. Seğirme, Efendi'nin değiştiğini gösteriyor. Bazı efendiler birkaç dakika yaşayabiliyor, bazıları yıllar boyunca sağ kalıyorlar, kendilerini nasıl koruduklarına bağlı. Verrick kendini iyi korudu, şişe seğirene kadar. Yerine geçen Cartwright, Prestoncı arkadaşlarını onuncu, efsanevi gezegen Alev Diski'ni bulmak üzere uzaya yolladıktan sonra Efendi olmak üzere ofise geliyor. Telepatlar ve askerler tarafından korunacak ama kime güvenebilir? Yaşlı bir adam Cartwright, öldürülmemek için elinden geleni yapacak ama paranoyalarla da mücadele etmek zorunda kalacak.
Belirsizliğin içinden inanç yükseliyor, radikal bir grubun eylemleri ütopyanın kapılarını aralayabilir. John Preston, bir deli peygamber, uzaklardan verdiği umudun kaynağı olarak çoktan toza dönüşmüş olabilir ama yarattığı devinim hâlâ sürüyor. Bir şeyler uğruna mücadele etmek, ütopyanın ta kendisi. Belki bir hiç uğruna mücadele.
Tam PKD işi, tekinsizlik. Emin olamamak. Kendinden bile şüphe duymak, bir önceki anın kişiliğiyle şimdininki farklı olduğuna göre korkunun bir mesafesi yok, kişinin sıfır noktası da kendine bir o kadar uzak. O kadar uzak ki tepeden inen bir sistem koşulsuz kabul ediliyor, herkes piyonluğunu biliyor ama herkes kendi zihnine hapsedilmiş durumda, tekinsizlikten ötürü. Bu üst yapı hakkında pek bir fikrimiz yok, PKD bu noktayı es geçmiş gibi geliyor bana. Psikolojik bir hikâyeyi takip ediyoruz, işin ekonomi politik boyutu anlatıyı çok daha derinleştirirmiş. "Toplumsal ve siyasi sistemi destekleyen endüstriyel yapı" olarak "beş Tepe" bahsi geçiyor ama yayılmacılığın durduğu bir noktada sistemin sürmesini sağlayan nedir, bu mekanizmanın doğrudan sömürücü eylemleri nedir, bilemiyoruz.
Verrick ve Cartwright arasında bir kovalamaca başlayacak, Verrick kaybettiği unvanın acısını çıkarmak için Cartwright'ın kellesine ödül koyacak, yanında çalışan hırs delisi bir adamın yarattığı android sayesinde Efendi'nin canını almaya çalışacak. Sanırım olay budur, biraz da detaylardan bahsedip bitireyim. Tabii daha Ted Benteley var ama o daha çok anlatıyı görmemizi sağlayan gözlerden ibaret, özgürlükçü ve sistem karşıtı olduğunu da ekleyebiliriz. Ayrıntılar, mesela her konuda en yetenekli insanların reklam sektöründe çalışması. Güzel, daha çok ve daha pahalıya satmak iyi ama ekonomik anlamda çökmüş bir toplumda nasıl bir reklam stratejisi gelişebilir, bilemedim. Android, tek bir bedenden geçen çok zihin, ruhun maddeye üstünlüğü. "Düşünüyoruz, o halde varım!" Bir android vecizesi.
PKD'nin ilk romanı bu, genişçe bir dünyayı sınırlı bir forma sokmaya çalıştığı için bağlantılar iyi kurulmamış gibi geliyor ama bu dağınıklık onun biçem denemelerinden kaynaklanmış olabilir veya romanın devamını getirecekti belki, belki de getirmiştir, bilemiyorum. Her koşulda türün müptelaları tarafından mutlaka okunmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder