Leskov'la Turgenyev'i yan yana getiriyorum; Leskov'un hikâye anlatıcılığında Turgenyev'den etkilendiğini düşünüyorum. Leskov yolculukları boyunca topladığı hikâyeleri gerçekle kurgu arasında bir yere oturtuyor ve bu aralığın belirsizleştirdiği sınıra özgü bir hayal dünyasının, halk hikâyeciliğinin doğasında bulunan eminsizliğin kapılarını açıyor. Benjamin'in Leskov hakkında söylediklerini Turgenyev'de de bulmak mümkün ama avcının tuttuğu notlar kurmacanın varlığını belli eden türden, bu yüzden Benjamin'in irdelediği sihri, destansı dünyayı, mitik sesi Turgenyev'de bulmak zor, bunların yerine başka bir şey buluyoruz onda: Kurguya dökülmüş yaşantılar söylenceden uzaklaştıkça gerçekliğin dünyasına yaklaşıyor. Turgenyev'in gözlemcisi/anlatıcısı hikâyelerini anlatırken araya girip okurlarına sesleniyor, sonlandırdığı hikâyelerin devamını ek olarak verebiliyor, detaylarını vermediği olaylara geri dönüp tam olarak nelerin yaşandığını aktardıktan sonra hikâyenin güncel zamanına dönüp anlatıyı sürdürüyor. Her şeyin tam ortasında, yönlendirmeyen bir gözlemci.
Turgenyev bu hikâyeler yüzünden hapsedilmiş, özgürlüğü uzunca bir süre elinden alınmış. Çara selam, biz Turgenyev okumaya devam ediyoruz.
Yirmi beş hikâyeden oluştuğu söyleniyor, elimde Can baskısı var, hikâye sayısı sekiz. 238 sayfa. İş Bankası Kültür Yayınları versiyonu 456 sayfa, puntosunun daha küçük olduğunu tahmin ediyorum, tam metin sanırım bu. Çevirmen farkı olmasa bunu alırdım ama Ergin Altay hakkında iyi şeyler okumadım, Nihal Yalaza Taluy çevirisini tercih ettim, pişman olmadım.
Yermolay ile Değirmencinin Karısı: Betimlenen doğa, bunu da bir karakter olarak ele almalıyız sanırım. Turgenyev anlatısına başlar başlamaz ormanları, hayvanları, doğaya dair ne varsa yaratıyor, hikâyenin geçtiği her yeri ayak basılacak, görülecek hale getiriyor. "Tyaga"nın açıklanması bu açıdan önemli, anlatıcının ve tüfekçi Yermolay'ın o coğrafyaya özgü bir ortamda avlanmaları önemli, buradan Rus soylularının eleştirisine geçilecek, Turgenyev'in cezalandırılmasına yol açan mevzu. Doğanın sağaltıcılığının yanında tehlikeli bir yanı da var, özellikle geceleri. İki kafadar bir değirmene sığınınca anlatıcımız değirmencinin karısının kim olduğunu hatırlıyor ve sevdiğine kavuşmak uğruna ne gibi tehlikelere maruz kaldığını öğreniyor. Soylu sınıfın eleştirisi ama aslında doyumsuz insanın eleştirisi, o zamanların en büyük suçu.
Çertophanov ile Nedopüskin: İki kafadar avlanırken Çertophanov'un topraklarına girerler. Benjamin'in aktardığı bir atasözü var, sanırım cuk oturur: "Yolculuğa çıkanın hikâyeleri de vardır." Avcı izleği bitimsiz bir yolculuğu, sonu gelmeyecek hikâyelerin varlığını duyuruyor, bu da onlardan biri.
Nedopüskin'le de karşılaşırlar. Avcı, Yermolay'dan bu ikisinin can dostu olduklarını, aynı evde yaşadıklarını öğrenir ve hikâyeyi dinlemeye başlayacakken avlanmaktan geri kalmaz, irice bir tavşanı vurur ve tazıları koşturur. Avla hikâye bir arada yürümektedir. Çertophanov ahlak kumkumasıyken başına gelenlerden sonra öfkeli, dengesiz bir adam haline gelir, kendisi gibi kader kurbanı olan Nedopüskin'i aşağılanmaktan kurtardıktan sonra -buradaki boşluklara bolca sosyal çarpıklık, soylu-köylü sömürü düzeni ve mujik bahtsızlığı dolacak- birlikte yaşamaya başlarlar. Bizimkiler bu iki adamı çok severler, sofralarına otururlar ve içip içip çakırkeyif olduktan sonra birlikte oynarlar. Ne güzel bir manzara!
Çertophanov'un Sonu: Ne kadar güzel bırakmıştık onları, şimdi sonlarına şahit olmak zorundayız.
Çertophanov'un evindeki çingene kızı Maşa, Çertophanov'un aşık olduğu kız, bir gün çekip gider. Çertophanov kızın peşine düşer, yalvarıp yakarır ama kız geri dönmek istemez, gitmesi gerekir. Özgür ruh. Adam kıza para vermek ister, eli boş yollamak istemez ama hemen vazgeçip silahı uzatır, kendisini vurmasını ister. Kız silahı geri verir, adam kızın arkasından bir tane sıkar ama az farkla ıskalar, kız gider. Bu, sanırım en acı ayrılıklar listesine tepeden girer.
Nedopüskin o sıralarda soğuk alır ve ölür, Çertophanov'un aklı iyice başından gider, kendini iyice içkiye vurur ve tam o sırada hayatını kurtaran, deliliğini nispeten sağlıklı bir yola sokan şey gerçekleşir; bir "Yahudi"nin dövüldüğünü öğrenir öğrenmez -Çertophanov'un hizmetçisi için Yahudi, İsa'nın katilidir ki kısa bir süre sonra gerçekleşecek şiddet eylemleri yüzünden Ukrayna ve civarından çok sayıda Yahudi Avrupa'ya ve Amerika'ya kaçacaktır, mevzu hakkında daha derin bilgi Babamın Özyaşamöyküsü nam kitapta mevcuttur, tabii kitabı bulabilirseniz, bir de artık bitsin burası- adamı kurtarır, adam da Malek-Adel adlı atını bizimkine satar. Satar diyelim. Çertophanov bu ata aşık olur, at hayatının anlamı haline gelir. Atı çaldırır, çaldırdığı gibi yollara düşer ve uzun zamandan sonra bularak geri getirir ama geri gelen at o at değildir, nihayetinde atı vurur. Yine Benjamin vecizesi; başarılı bir kurguyu oluşturan temel şey karakterin psikolojisini tahlil etmeden yansıtabilmekse eğer, Turgenyev bu konuda on numara.
Mumu: Doğayla bütünleşik bir adam olan Gerasim sağır ve dilsiz. Çok kuvvetli, tek yumruğuyla iki öküzü bayıltabilir, saksıya fesleğen gibi oturtur. Bu arkadaşı kentte bir kadının evine verirler, orada çalışırken bir kıza aşık olur, soyluların evindeki hizmetçilerin çevirdikleri entrikalar adamı hayatından bezdirir, aşık olduğu kızdan eder, bir de kızı kaybettikten sonra çok sevdiği köpeği Mumu'dan. Nihayetinde bizimki evine döner, umarım tekrar mutlu olmuştur.
Kaderci: Maupassant'ın Turgenyev'i neden ballandıra ballandıra övdüğünü bu hikâye çok iyi anlatıyor. Kaderciliğiyle doğaüstü oyunlar yaratan ve daha da ötesi, bunlara inanan bir adamın kendi sonunu hazırlamasını görüyoruz. Başkalarının muziplik amacıyla yaptığı işler, Teğmen Teglev için öte dünyadan mesajlardır ve canını yakıp intiharına yol açtığını düşündüğü kızın hayaleti onun için son noktadır. Korkunç buhranlardan, sisli bir mekânın yol açtığı sanrılardan sonra kendisini öldürür, ardından her şeyi nasıl yanlış anladığını görür. Eğer hayaleti oralarda dolaşıyorsa.
Han: Leskov'un Lady Macbeth'i için bir prototip barındırıyor bu hikâye. Benzer olaylar; yaşlı zengin, genç eş, genç yolcu, aldatma, intikam arayışı. Bilmem ne.
Evet, Rus diyarlarına uzanmayalı çok olmuştu, uzun isimli insanları görünce mutlu oldum. Ne demeli bilmem, Turgenyev okuyalım. Edebi keyiflere gark olalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder