Değişim Rüzgârı ilk bölüm, insanın sürekli değişen bir varlık olduğu malum. Modalar, istekler, düşünce biçimleri, her şey akışa kapılıp geleceğe fırlatıyor bizi. Yeniliğe çok çabuk uyum sağlamamız ilk madde olarak karşımıza çıkıyor, Louis C.K.'den bir örnek; kablosuz bağlantının ilk kez uygulandığı bir uçakta seyahat ederken teknolojinin yeniliği başını döndürmüş. Kablo yok, internete girilebiliyor. Müthiş bir şey. Bağlantı gittiği zaman yandaki kadın şikayet ediyor hemen: "Olacak şey değil!" Evet, olacak şey olmayan şey bağlantının kablosu olmasıyken bir anda bağlantının gitmesine dönüşüyor. Gerçekten çok çabuk tüketiyoruz, daha da çabuk tüketmeye doğru hızla yol alıyoruz. Sıkılıyor insanlar; sevgiden sıkılıyor, emekten sıkılıyor, insandan sıkılıyor. Akıl almaz bir şey. "Öncü, yeni normale dönüşür, en yeniyse en yeniliğini kaybeder." (s. 17) Bir şeye maruz kalmakla ilgili olduğunu söylüyor Eagleman, günümüzde maruz kalacak çok fazla şey olduğu için yeterlilik oranı giderek düşüyor ve hemen bir sonrakine zıplanıyor. Bir sonraki icat, bir sonraki telefon, bir sonraki sevgili. Bauman "akışkanlık" diyor buna, yaşamlar çok hızlı akıyor, hayat da hızlı akıyor, o zaman her şeyi değiştirmeliyiz. Süper. Hızlandırılmış yaşama hoş geldiniz. Bu adam diğerinden daha iyi, diğerini bırakıp bu adama atlayınız. Aracınızı hemen değiştiriniz, daha yenisi var, dahası var, daha da var, daha daha daha. Evet. Beynin dengeyi aramasından bahsediliyor bir yerde, eh, elde edilen yeninin bir müddet elde tutulmasını sabitlik ihtiyacına bağlayabiliyoruz, sonra eldekiler paketlenip rafa kaldırılıyor ve yenileri geliyor zaten. Kaku'nun "Mağara Adamı Etkisi" dediği olgu bu şartlar altında ortaya çıkıyor, yeniyi ne kadar kovalasak da kodlarımıza işlemiş eskiyi yakında bir yerde tutmak istiyoruz. iPad'in ilk tanıtımında ahşap bir kitaplıkta duran matbu kitaplar buna bir örnek. Alışkanlıkları bir ölçüde yıkmak istiyoruz, bir ölçüde de korumak. İkisi arasında kararsızca gidip gelmelerimizin toplamına yaşam diyoruz.
Sanatın ve teknolojinin önemi bu noktada ortaya çıkıyor, süreğen arayışımızda şaşırma gereksinimini gideriyoruz bunlarla. Beyin, sahip olduğu bilgiyi, veriyi başkalaştırıyor ve şaşırtıcı bir forma dönüştürebiliyor. Eagleman mevzuyu teknoloji açısından ele aldığı noktada yine Apple'a dönüyor, iPhone güzel bir çıkış noktası. iPhone'un sahip olduğu teknolojik yenilikler aslında çok da yeni değil, önceden uygulanmış ve pek çok elektronik aletin ortaya çıkmasını sağlamış ama bu aletler ya çok pahalıymış ya da yeterince ergonomik değilmiş, sonuçta tutulmamışlar. Mesela bir mağazanın elektronik ürünlerinin bulunduğu broşürün görseli var metinde, bütün aygıtların toplam fiyatı 3000 papel. Şimdi iPhone o aletlerin yaptığı her işi tek başına yapabiliyor, üstelik çok daha uygun bir fiyata. Dolayısıyla yeniliklerden yenilik üretiyoruz, Eagleman'a göre radikal yeniliklerin uygarlığımızdaki yeri çok küçük. Steve Jobs demiş şunu: "Yaratıcılık, birtakım şeyleri birbirine bağlamaktan ibarettir." Ford örneği verilmiş bir de, seri üretim fikri 1800'lerin başlarında ABD ordusu için parçaları değiştirilebilir silahların üretiminde uygulanmış. Ford ne yapmış, bunu araba üretiminde uygulamış ve seri üretime geçerek bir dünya araba üretmiş. İşin sanatsal boyutuna uzanırsak Picasso'nun bahsettiğim resmini ele alıyor Eagleman, Cézanne'ın görsel düzlemi geometrik biçimlere bölmesi fikrini alan Picasso tekniğini de belirlemiş oluyor. Sonrasında kendisini takip eden ressamlar aynı tekniği farklı biçimlerde uyguluyorlar. Her basamakta bir sanatçı, yukarılara doğru giden sonsuz bir yol. Üstelik geçmiştekinden daha hızlı bir şekilde inşa ediliyor. Kurzweil'ın üstel ilerleyiş fikrine Eagleman da şöyle bir değiniyor ve Kurzweil'a katılıyor; hızımız korkunç bir biçimde katlanarak artıyor. Bükme, parçalama ve harmanlama tekniklerinin bu hıza etkisinin büyük olduğunu söylüyor Eagleman ve bu üç teknik için de sayısız örnek veriyor. Birkaçını sıralayacağım.
Bükmede olgunun orijinal halinin değişime uğradığı veya biçimini kaybedecek ölçüde büküldüğü durumlar var. Monet'nin Rouen Katedrali çeşitlemeleri. Hokusai'nin Fuji Dağı çeşitlemeleri. Giacometti'nin II. Dünya Savaşı sırasında mahsur kaldığı otel odasında küçültülmüş insan figürleri yapması. Alpha Centauri'ye yollanacak nanobotlar. Tersine mühendislik yöntemiyle Neandertaller'in genetik kodlarına ulaşmak. Eski Roma'da borçlarını ödeyemeyip alacaklılara kendini köle olarak sunan kişiler için söylenen "addict" teriminin zamanla kazandığı yeni anlamlar.
Parçalama, Guernica. Cep telefonlarında sinyalleri bölerek farklı hatları ortaya çıkarmak. e. e. cummings'in parçalı sözcükleri, görüntünün parçalanarak piksellere bölünmesi ve günümüzün ekran teknolojilerini doğurması, sözcüklerin kısaltılması, Bach'ın bir fügünde yer alan mikro-tekrarlar yoluyla elde ettiği örüntü, MP3 teknolojisi.
Harmanlama. Sfenks. Örümcek çiftliklerinde onca örümcekle uğraşmaktansa örümceğin ipek üretiminden sorumlu DNA parçasını bir keçinin DNA'sına ekleyerek keçi sütüne karışmış ipeği ayrıştırmak. Kemik mobilyalar. Kuş burunlu trenlerin hava akımından daha az etkilenmesi. Dijital fotoğraflar. MÖ 2500'lü yıllarda bakır ve kalayla yapılan işler, bu işlerin sonrası.
Hepsi beynin işleyiş biçimlerinin sonsuz ihtimallere yol açmasıyla ortaya çıkan icatlar, buluşlar, eserler. Einstein'ın ABD'ye kaçması Almanları pek de rahatsız etmişe benzemiyordu, zira "Yahudi bilimi"nin pek de matah bir şey olmadığı inancı yaygındı. İnanç bir formuyla yaratıcılık için şart ama ketleme özelliği de var, hiçbir şeyden o kadar emin olmamak, sadece emekten ve uğraştan emin olmak buluşların ardındaki itici güç olarak ortaya çıkıyor. Kültürel koşullar, insani duygular ve dışsal pek çok etken yaratıcılığı öldürebiliyor, metinde pek çok çarpıcı örnekle anlatılıyor bu. BlackBerry'den Beethoven'a kadar pek çok örnek bize işin iki boyutunun olduğunu gösteriyor; toplum yeniliklere hazır olmayabiliyor ya da bir yeniliğe fazlasıyla bağlanmak daha yeni yeniliklerin karşısında yok olup gitmeye yol açabiliyor. Denge unsuru olarak bitmeyen bir merak, sonsuz bir arayış gerekiyor. Ölü yatırımlar her zaman ölü olmayabiliyor bu açıdan, başarısızlığa uğramış bir projeden en kötü tecrübe edinmiş olarak çıkarız ve yeni projelerde daha başarılı olabiliriz. Hiçbir şeyi mutlak bir kayıp olarak görmemek lazım, Eagleman meselenin özeti olarak bu kanıya varıyor.
Sırf batan ve çıkan şirketlerin hikâyeleri yetecekken bir de sanat dünyasından örneklerle metnini iyice zenginleştiriyor Eagleman, şahane bir metin çıkarmış ortaya. Şunu söyleyip gideyim, Kaku'nun bahsettiği bir kıyafet vardı. Bu kıyafeti giyince kan basıncımız, şuyumuz buyumuz sürekli kontrol altında olacak, tehlikeli durumlarda sağlık birimlerine hemen haber gidecek, vücudumuzdaki su oranı azalmışsa önümüze bir bardak su gelecek, bir sürü kolaylık. Tek bir kıyafet ve kıyafetin bağlı olduğu sistem her şeyi düzenleyecek kısaca. Heh, Eagleman ve bir öğrencisi bu elbisenin prototipini üretmişler, tanıtmışlar hatta. Fikri Kaku'dan mı aldılar yoksa Kaku zaten ortaya konmuş bir yenilik üzerinden mi kurdu düşüncesini, bilmiyorum ama bu basamak olayı hoşuma gidiyor. Teker teker. Yukarıya. Sonsuz bir yol.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder