3 Mayıs 2019 Cuma

Chloe Rhodes - Kara Kediler & Kem Gözler: Modası Geçmiş Batıl İnançlar Kitabı

"Seher vakti kıçını kaşıma, amuda kalkıp bakma aşıma" tarzı tekerlemeler, sözler, nine tembihleri, yaklaşık elli tane. Sadece bunlar değil, inançların temelleri de var. Genellikle insanın anlayamadığı büyük bir felaketle sınanma sırasında ortaya çıkmış bunlar, örneğin hapşıran birine söylenen söz veya Veba Salgını sırasında taşınan kurbağa bacağı gibi nesneler kurtarıcı rolüne bürünmüş ama sonuçta nesne onlar, kurbağa bacağının vebayı kırıcı bir özelliği belki vardır ama çoğu inanışın pek bir temeli yok. İnanç işte, belki placebo etkisi de işin içine giriyordur. Jodorowsky psikobüyü nanesinin sağaltıcı olabilmesi için kendisine başvuranlardan çözüme inanmalarını istiyordu, o hesap. Sonuçta insan pagan dönemlerden, hatta öncesinden itibaren sezdiği ama bilmediği bir dünyadan sayısız tedavi çarpmaya çalışmış, bu sadece ölümle ilgili olan. Genelde korunma maksatlı inançlar belirmiş, akademik eğitimini folklor ve inançlar üzerine kuran Rhodes şöyle diyor: "Hijyenin tam olarak sağlanamadığı, temel gıda maddelerinin, temiz suyun veya modern ilaçların kolaylıkla tedarik edilemediği çağlarda yaşamış atalarımızın yüz yüze kaldıkları tehditlerin çoğu tamamen kontrolleri dışındaydı. Gemi batarken dalgalardan kendilerine koruyamıyor, vebayı durduramıyor ya da hasadı mahveden donla başa çıkamıyorlardı. Bu yüzden kendilerini kurtarmanın başka yollarını aradılar." (s. 12) Kökenleri Antikçağ'a kadar uzanan bu inançların temellendiği dünya algısını bilmek meseleyi aydınlatır, "Kader'in en kuvvetli tanrıyı bile yenebildiği bir mitolojiyle bezenmiş çağ", insanları mucizelerin varlığını inandırmıştı ve felaketlerden kurtulmak için sihre -o zamanlar için sihir- başvurabileceklerini söylüyordu. İnsanlar da iltihaplanmış lenflerin üzerine ölü güvercin koydular, kıtlıktan kurtulabilmek için güvercin yuvalarını bozmadılar, adaklar adadılar, garip garip işlere girdiler ve seslerini duyurmayı başardılar, kendilerince. Çoğu başaramadı. Çünkü ölü güvercin nedir ya.

At nalıyla başlıyoruz. Hindu metinlerinde at nalının gücünden bahsediliyormuş, sonrasında Batı'nın pagan dünyasına giren at nalı, Aziz Dunstan'la birlikte Hristiyanlık tarafından benimseniyor. Arap kültüründe nazara karşı muskalarda kullanılıyormuş, İngiliz, Kelt ve Alman kültüründeyse kapının üstüne çivileniyormuş. Uçları yere bakar şekilde asılanı var, gökyüzüne bakar şekilde asılanı var, her kültür kendi yorumunu getirmiş ama sonuçta biliyoruz, at nalı iyi bir şeydir. HOMM serilerinde kahramanların "Luck" yetenekleri vardı, koca bir at nalıyla gösteriliyordu, oyunu oynadığım yirmi küsur yıldan beri at nalını severiz, sayarız. Biraz üfürükten bir yetenektir ama yeri gelince hayat kurtarır. Neyse, bu böyle. Sonra yerde peni bulma olayı geliyor. Aslında iğneymiş bu, ABD'de "pin-penny" benzerliğinden paraya dönmüş olay. İğnenin Tanrı'yla bir ilgisi varmış, ABD paralarının üzerinde "Tanrı'ya Güveniriz" yazdığı için özellik hemen paraya aktarılmış. Yerde bulmak şans getirir, havuza atmak şans getirir, havuzdakileri toplamak şans getirmez. Yüz tanesiyle bir kahve alınabiliyor, o bile alınamıyor artık. O yüzden uğur parası olarak saklayalım, saklamayanlara lanetimizi salalım. Başka ne var, merdiven altından geçmek. Teslis'i bozmak anlamına gelirmiş. Üçgen sembolü Antik Mısır'dan beri yaşamın sembolü olmuş ve dinlerle farklı anlamlar kazanmış. İdam cezalarıyla birlikte merdivenler olumsuz bir nitelik kazanmış, asılan insanların ruhlarının bu merdivenlerin altlarından geçtiklerine inanıldığı için, biz de asılmadığımız için merdiven altlarından geçmemeliyiz, yoksa bir ruhu sinirlendirip sonsuz öfkesine maruz kalabiliriz, o zaman da, "Who you gonna call?" Tuz dökmeye geldik. Antik Yunan ve Roma mitlerinde tuz mühim, Yahuda şu meşhur yemekte tuz döker halde resmedilmiş, uğursuzluk buradan geliyor. 13'le alakalı bir iki başlık var, Yahuda'ya bağlayabiliriz onları da. Neyse, sol omzun üstünden bir parça tuz atarsak kara meleğin gözüne gelirmiş ve melek kötülük yapamazmış böylece. Yemeğe de bol bol dökersek yiyemeyiz mesela, neden, çünkü her şeyin fazlası zarar. Ne oldu, melek yemeği kötüledi. O yüzden saçma sapan yerlere değil, sol omzun üstünden arkaya atacağız.

Kem göz. Kutsal kitaplarda geçiyor, Ortadoğu'dan Afrika'ya pek çok bölgenin kültüründe yer alan bir göz çeşidi. Nazar değiyor ve işler sarpa sarıyor. Kurtulmanın çeşitli yolları var, nazar boncuğu mesela. Yahudi geleneğinde çocukların bileklerine kırmızı bir iplik bağlanırmış, İtalya'da nazarın iktidarsızlığa yol açtığı düşünülüyormuş ve bundan korunmak için parmakları kıvırarak boynuz gibi yapılan bir el hareketi varmış ki bunu biliyoruz, kaynağından dinleyelim. Ay ışığına geldik, luna kökünden lunatic doğuyor, ay ışığının insanlar için tekinsizlik doğurmasının sebebi biraz anlaşılabilir; gece tehlikelerle dolu ve ay ışığı kötü niyetli varlıklara yol gösteriyor. İnsanları delirtmesi bir yana, kurttan insana veya insandan kurda dönüşen yaşam formları ay ışığında kayışı koparıyor. Bunların dışında neler var, kara kediler mesela. Köprüde vedalaşmak da var, ayak toprağa değmediği müddetçe tehlikedeyiz aslında. Baykuş ve kızılgerdan da mitik ve mistik bir havayla anlatılıyor. Mezarın üzerine basmak, birinin mezarımızın üzerinde yürümesine bağlanan bir titremeye yakalanmak, mezarlıklar falan, bunlar da kısaca inceleniyor. Mumlar, kaşınan avuçlar, ucu sivri eşya hediye etmeler, tavşan ayağı, akla gelen başlıca inançlar tarihçeleriyle birlikte inceleniyor, pek hoş. Bir de şey diyeceğim, Cadı Avı adı altında edilen zalimlikler insanın kanını dondurur. Cadılar da sıkça geçiyor inançların arasında. İnsan bilmediğinden korkup uyduruyor, olan yine insana oluyor. Rezillik.

Doğan Kitap'ın Renkli Tarih Dizisi güzele benziyor, birkaç metni aldım, hemen okumaya giriştim. Bu ilkiydi. Gayet hoş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder