6 Mayıs 2019 Pazartesi

Matthew Beresford - İfritlerden Dracula'ya: Modern Vampir Mitinin Doğuşu

2008'de basılmış metin, Beresford muhtemelen güneşin altında simliymiş gibi parıldayarak dolanan vampirleri görmedi. Blade'e kadar getiriyor mevzuyu, Underworld'den de bahsediyor biraz, bunların dışında Dracula'ya odaklanıyor daha çok. Transilvanya ve III. Vlad Tepeş hakkındaki bölümler özellikle ilgi çekici, bir mitin zaman içinde değişimini, değişim basamaklarını görmek vampir nam mahluka ilgi duyanlar için hoş bir mesele. Beresford, Kazıklı Voyvoda'nın "Dracula" olmadığını söylüyor. Aslında adamın soyunda Dracula bir ad veya soyad olarak geçiyor ama Stoker'ın Dracula'sıyla bir ilgisi yok. Aslında vampir diye bir şey de yoktur ama olabilir de. Dinlerin pagan inanışları yontup ilahi mesajlara döndürmesi gibi vampir denen kardeşimiz de çağlar önce insanların dünyayı anlamlandırma çabasıyla üfürdükleri korkutucu güçlerin daha belirli bir forma döndürülmesiyle ortaya çıkmış, dallanıp budaklanmıştır. Günümüzde vampirlerin varlığına inanan, en azından var olma olasılıklarının yüksek olduğunu düşünen insanlar vardır, bunlar senin benim gibi insanlardır, bir işleri vardır veya yoktur, yiyip içerler ve geceleri mezarlıklara gidip vampir avına çıkarlar. İngiltere'de birkaç yüz kişinin toplanıp mezarlık basması olayı metnin son bölümünde enine boyuna anlatılıyor, bunun yanında daha çok Slav ve Rus milletleri arasında vampir inancı çok güçlü, strigoi deniyor, gerçi coğrafyadan coğrafyaya değişkenlik gösteriyor ama korkulan bir şey, geceleri çocuklar bunlarla korkutuluyor ve vampir davaları peşinde koşmaya devam ediyor insanlar. Giriş bölümünde Antik Yunan ve Roma kıyılarından Antik Mısır'a, Babil'den Hindistan'a pek çok vampir inancının tarih boyunca belgelendiğini anlatıyor Beresford, en son 2002'de Güney Afrikalı bir devlet görevlisi, hükümetin vampirlerle işbirliği içinde olduğunu iddia eden bir çete tarafından katledilmiş. Çok acayip işler dönmeye devam ediyor yani. Etimolojik işlere giriliyor sonra, "vampir" terimi 1732'de Arnold Paole'nin bir hikâyesinin Almanca tercümesinde ortaya çıkmış. Kökü Slavcadaki upir veya upyr, Türkçedeki uber sözcüğünden geliyormuş bu da. Nişanyan'ın sözlüğünde böyle bir sözcük yok, bilemiyorum. Makedonya 'da ve Yunanistan'ın bazı yerlerinde vrykolakas, Sırbistan'da dhampir, Hırvatistan'da pijavica isimleri kullanılıyormuş, folklorda yer alan varlıkların nitelikleriyle daha evrensel bir kaynağı olan vampirin nitelikleri birleşince böyle farkların ortaya çıkması normal. Bu yerel inanışların izinin sürülmesi metnin en ilginç bölümlerinden birini oluşturuyor, zira modern vampiri ortaya çıkaran kaynakların birer birer ortaya çıkması, vampiri yaratan kültürel parçaların ayrıştırılması mitin doğuşuna kadar gidebileceğimiz tarihsel bir çizgiyi açığa çıkarıyor. Birkaç örnek vereyim, belli meyve türlerinin de vampire dönüştüğü söyleniyor, bir etnolog diyor bunu. Karpuz mesela, vampir karpuz. Sırp Çingeneleri arasındaki bir inanışa göre meyveler ilginç sesler çıkararak birbirleriyle kavga bile ederlermiş. İlginç, bu da vampir mitini geliştiren kültürel kodlardan biri. En azından varlığın tarihini oluşturuyor. "Vampirin var olduğuna dair korku, onun gerçekte var olduğu düşüncesinden daha da önemlidir denebilir." (s. 14) Hatta daha korkunç bir şey bu. Hırlayan karpuzları saymazsak. Yol kavşaklarıyla ilgili bir durum var, Roma döneminde ölüler yol kavşaklarına gömülürmüş ki ruh evin yolunu bulup geri dönmesin. Bu gömme olayı suçlular için yapılırmış özellikle, dünyada tutsak kalıp millete teşne olmasınlar diye kavşağa gömmece. Kalkarlarsa sıkıntı çıkarmasınlar. Deri yüzme ve mumyalama gibi meseleler de böyle işlere eklenince vampirlerin nitelikleri birer birer ortaya çıkıyor. Kilise'nin de katkısı var, vampir mitosunu kuvvetlendirerek kendi konumlarını da sağlamlaştırmışlar. Voltaire, Rousseau gibi düşünürler vampir olgusuyla eğlenmişler, böyle bir inancın Aydınlanma Çağı'nda sürüp gitmesi garip gelmiş onlara. Kökler bayağı derinlere uzanıyor oysa, Kont Duckula'nın çocuklar için eğlence unsuru olmasını folklorun modernleşip varlığını sürdürebilmesiyle birlikte düşünürsek bu mitin insanlık kadar eski olduğunu ve geçirdiği değişimlerle gelecekte de var olacağını söyleyebiliriz.

Vampirin doğuşunun anlatıldığı bölüme bakıyorum. Balkan ülkelerinde ensest, vaftiz olmama ya da evlilik dışı doğum gibi ahlaki olayların sonucu olarak vampirlerin ortaya çıktığı düşünülüyor. Rusya'da vampirle doğaüstü bir, dolayısıyla dinin miti hoş görmediği söyleniyor. İrlanda'da ölüler dirilmesin diye mezarların üzerine büyük taşların konması, Roma ve Yunan söylencelerinde lamiae'den tırsılması, bütün bunlar vampirin bileşenlerini oluşturuyor. Bunların yanında Ovidius'un yarasaları kan içen doğaüstü varlıklara benzetmesi, İsa'nın dirilişi ve dindeki kan-şarap ilişkisi gibi meseleler korkunç arkadaşımız için önemli, kendisine yarattığı mitle günümüze doğru uzun yolculuğu için bir basamak oluşturuyor. Şeytani formdan hortlağa dönüşüyor, hortlaktan Yahuda'ya dönüşüyor, dönüşmediği pek bir doğaüstü varlık kalmıyor. Yaşayan ölüye dönüşme inancı kendisi için sağlam bir temel, bu temelin üzerinde Antik Yunan söylencelerini kullanarak ve ölülerin yakılması geleneğinin ölülerin gömülmesine dönüşmesini kendine uyarlayarak werewolf, warwulf ve loup-garou arasında etimolojik bir bağ oluşturuyor, vrykolakas için uzun bir yolculuk. Sözcüklerin kökenlerine iyice yayılıyor ve kurtadamla akraba oluyor bir anlamda, çıkış noktaları benzer korkular. Bu korkular üzerinden tarihteki ünlü isimlerin "vampirleşmesi" süreçleri ele alınıyor, Caligula örneğin. Cesedi bulunup delik deşik edilene kadar millete musallat olduğu düşünülüyor bu ünlü imparatorun, dehşet çağlar öncesinden söylenceler halinde gelip sokaklarda can buluyor. Gömme işleminin yaygınlaşmasıyla Eski Mısır'daki mumyalama işlemine gidebiliriz, bedenin mümkün mertebe bozulmadan korunması vampir mitini zenginleştiren unsurlardan biri. Bilindiği üzere vampirler tabutlarından gayet yakışıklı veya güzel bir şekilde kalkıyorlar. Mumyalar için aynı şeyi söyleyemeyiz ama vampirlerin mumyalarla uzaktan kuzen olduğunu söyleyebiliriz. Ölüm ve defin işlemleri üzerine ayrı bir bölüm var, gömülen cesetlerin çürüme sürelerini uzatan türden toprakların insanların ödlerini koparan varlıkların uydurulmalarındaki payını unutmamak lazım, işin ucundan coğrafya da tutuyor, ne hoş.

Sonraki adımlarda vampirlerin dişleri, kıyafetleri, kan emmeleri ve emme biçimleri, kişilikleri, akla gelen neleri varsa tarihi kökenleriyle birlikte açıklanıyor. Psikolojiyle doğaüstünün birlikte incelendiği son bölümler dikkat çekici, günümüzde vampir inancının sürmesinin temelinde yatan kaygılar Marx'a kadar uzanan bir zincirin halkasını oluştururak ekonominin vampir teması üzerindeki etkisini de ortaya koyuyor. Kapsamlı, hoş bir araştırma. Vampir severim, gördüm mü peşine düşerim diyenler için on numara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder