20 Mayıs 2019 Pazartesi

Kolektif - Cthulhu Mitosu Öyküleri 3

Damnation'ı da açtım, on beş yıl öncesine dönebilirim artık. Opeth, Küçükyalı, Cthulhu, her şey yerli yerinde.

Kadir Has Anadolu Lisesinde okudum ben, 2002-2006 arasında. Çok gereksiz bilgi: Kaan Koç benim iki dönem üstümmüş ama hatırlamıyorum adamı, neyse. Okul şu E-5 üzerindeki, Bostancı'yı az geçince sağda ve tersine göre solda. Neyse, okuldan çıkınca yürüyerek eve gidiyordum, arkadaşlarla Kadıköy'e geçilecekse otobüse atlıyorduk veya Küçükyalı'daki istasyona yürüyüp -evime üç dakikalık mesafe- trene atlıyordum, istikamet yine Kadıköy. Üç ihtimalden ikisi Kadıköy'e çıkıyordu, Kadıköy'e çıkınca kitapçıları dolanmamak gibi bir ihtimal yoktu. Lovecraft'e sarmıştım, Cthulhu'nun Çağrısı'nı ve Deliliğin Dağlarında'yı belki onar defa okumuşumdur. Bir gün bu mitos öykülerine rastladım, ikisini de aldım, yer gibi okudum. Tekrar tekrar. Sonra 2006 geldi, dershanede Cansu diye bir kızla tanıştım. Poe'nun bir şiirini ezberden okudu bana, aklım gitti. Ben de mitos öykülerinin iki kitabını verdim, okuyup okumadığını bilmiyorum ama ödünç vermiştim, geri getirmedi. Ulan Cansu. Sonra yıllar, yıllar geçti ve çoğu derlemenin başına gelen şey yaşandı, kitaplar ikinci baskıyı göremedi, ben de kitapları arayıp durdum. On üç yıldan bahsediyorum, Nadirkitap'ın olmadığı ve olduğu zamanlardan. Olduğu zamanlarda bir şey değişmedi, sahaflarda denk gelip almalıyım, internetten bulduğum şeyin bir kıymeti yok. İki yıl önce dördüncü kitaba rastladım, Kadıköy'de. 20 Lira verdim sanırım, alıp hemen okudum. Özlemim biraz dindi ama asıl sevdiğim öykülerin olduğu kitabı bulmak için iki yıl daha beklemem gerekti.

Kitabı iki gün önce buldum, Beşiktaş'ta küçük bir kitapçıda. Görür görmez bağırdım galiba. Yani, bakınız, burada gençliğimin reliklerinden bahsediyorum, bunlar olmadan eksiktim açıkçası çünkü en yoğun biçimde şekillendiğim zamanların kutsal parçaları bunlar. Bağırmam son derece normal yani. Eski öğrencilerim yanımdaydı, ne olduğunu anlamak için yanıma geldiler. Heyecandan anlatamadım, fiyatına baktım ve hemen aldım. 40 Lira. Verdiğim para Yanık Njall'ın Sagası için verdiğimin ardından ikinci sırada geliyor, her türlü değer. Ne oldu, bazı öyküleri unuttuğumu görüp şaşırdım. Detaylar uçup gitmiş, sadece başlangıçlar ve sonlar kalmış aklımda. Bir de, bu çok ilginçti benim için, okurken sözcükleri anında görselleştiriyorum ve manzarayı izlemeye başlıyorum. Bildiğim manzaraları tekrar gördüm, aynı açıdan ve aynı şekliyle. Hafızama kazınmış bir yeri on üç yıl sonra tekrar görmüşüm gibi. Hiçbir şey değişmemiş, hiç değişmemişim. Değişmemiş miyim? Bu tür olaylar zamanın üzerimdeki hükmünü kırıyormuş gibi hissettiriyor. Hopiler en temizini düşünmüşler; zaman arkamızdaki ve önümüzdeki sayısız manzaradan ibaret. İçlerinden kayıp gidiyoruz. Ben gerideki anlara rahatlıkla dönebiliyorum böyle şeyler olduğu zaman. Sanırım ölmek üzereyken bir sonraki manzarayı merakla bekleyeceğim, gördüğümün ötesini. Sonsuz bir karanlıkla karşılaşsam bile.

Evet, mitos adım adım yayılıyordu ve Lovecraft yazmaya devam ediyordu, sayısız mektubunun işaret ettiği üzere sonradan yakın dostları olacak başka yazarlarla da iletişim halindeydi ve kurmacaya, mitolojiye, kozmogoniye ve daha pek çok şeye dair düşüncelerini sporlarını saçan bir bitki gibi saçıyordu. Frank Belknap Long'la fotoğrafı vardır örneğin, buluşmuşlar zamanında birinde. Sonuçta çömezleri demeyelim de, takipçileri haline gelen birkaç adamla birlikte yavan bilimkurgu ve korku öykülerinin köküne kibrit suyu döktüler. Okurlar böyle bir yeniliğe hazır olmadıkları için kıyameti koparmışlar, alışık oldukları tipteki öykülerin basılmasını desteklemişler ama kozmik korkunun yükselişi önlenememiş sonuçta, adamlar yazmaya devam etmişler. Weird Tales'ın üç atlısının öyküleri bu derlemede yer alıyor, Clark Ashton Smith'le Robert E. Howard'ın mitosa yaptıkları katkı muazzam. Howard'ın Kara Taş nam öyküsünü değerlendirmeyeceğim, Laputa'dan çıkan Howard'ın bir kitabını incelerken oraya yazmıştım. Cthulhu'nun Çağrısı'nı da incelemeyeceğim, çünkü zaten, yani. Diğerlerine bir bakayım ama önce önsöz. James Turner öykülerle bilimsel gelişmeler arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor, tamamlanması gereken bir çaba. R'lyeh'da yer alan açılardan, derinliklerden ve bükeyliklerden bahsetmek gerekirse bilimsel konseptlerin ilk olarak sanattan doğduklarını söyleyemez miyiz? Uzak zamanlardan, zamanın aslında var olmadığı, öldüğü zamanlardan, farklı boyutlardan gelen varlıkların dünya üzerindeki evlerinin Calabi-Yau uzayından izler taşıdığını söyleyebiliriz bence, "aslında orada olmaması gereken bir açıdan" kaynaklanan ölümlere, "geniş gibi gözüken ama aslında dar olan" açılara baktığımız zaman kuantum fiziğine açılabiliriz, Yüce Eskiler'i böyle bir bağlama oturttuğumuzda karşımıza boyutlar arasında geçiş yapabilen, zamanı algıladıkları onca boyuttan sadece biriymiş gibi görüp kullanabilen varlıklara ulaşırız. Korku, insanın henüz bu varlıklar kadar gelişmemiş, bilimsel olarak gerekli cevapları bulamamış olmasından kaynaklanır. En azından korkunun bir kaynağı budur, diğer kaynaklar arasında tekinsiz mekanlar olsun, garip insanlar olsun, son derece dünyevi şeyler var. Lovecraft'in uğraşını şöyle özetliyor Turner: "Bir bakıma, Lovecraft'in olgunluk çağı külliyatının neredeyse tümü harikalarla ilgilidir; ama yaşamının son on yılı süresinde, Dunsany egzotizminden ve New England kara büyücülüğünden sıyrıldıkça, konu malzemesini dış uzayın gizemli boşluğunda bulmuş ve ölümünden sonra Cthulhu Mitosu başlığı altında toplanan yapıtlarını vermiştir. Bir başka deyişle bu Mitos, Lovecraft'in ilgisini çağdaş, bilimsel evrene yöneltmeye başladığı yıllarda verdiği yapıtlarını kapsar; dolayısıyla Mitos tanrıları amaçsız, kayıtsız ve ağza alınamayacak kadar yabancı bir evrenin niteliklerini yansıtırlar." (s. 12) Bingo. Şöyle de düşünüyorum, Black Mirror mesela, bilimkurgu dizisi olmaktan çok korku dizisi olmaya meyilli değil midir? Öngörebildiğimiz bir teknolojinin yol açtığı dehşetler şu an için korku öğesini baltalıyor ama bir adım ötesini merak ediyorum, yeni mitler ve söylenceler türüyor, klasik biçimde olmasa da türüyor ve günümüz dünyasında yeri sağlamlaşıyor, dijital ortamın katkısıyla. Bu mitlerin üzerine inşa edilecek bir korku öyküsünü merak ediyorum açıkçası, yazılana kadar çoktan ölmüş olurum ama yarının insanını neyin korkutacağını bilmek isterdim kısacası.

Cthulhu'nun Çağrısı'nı es geçemiyorum, bir iki şey yazayım. Öykünün başlangıcında yeryüzündeki en merhametli şeyin insan zihninin çevresindeki her şeyle bağlantı kurma konusundaki yetersizliği olduğu söyleniyor. Anlatıcı bunu ortaya çıkardığı gerçekler için söylüyor olsa da Her Şeyin Teorisi için de benzer bir şekilde düşünebiliriz. İnsanoğlunun yıldızlara adım atmasından çekinen, bulacağımız şeylerden ötürü kafayı yiyeceğimizi veya sonumuzu hazırlayacağımızı söyleyen insanlar var, Ray Kurzweil bu insanları İnsanlık 2.0'da ele alıyor. Kısaca şunu diyor Kurzweil, ilerleyeceğiz ve bunu durdurmak mümkün olmuyor, olmayacak. Kötü bir senaryoyu yaşayacağız o zaman; yer altına çekilmiş laboratuvarlar ortaya çıkacak, bazı güçler bu laboratuvarlardaki buluşlarla insanlığı kaosa sürükleyebilecek. O zaman bilim devlet kontrolünde ilerlemeli ve uluslararası anlaşmalar yoluyla denetlenmeli. Eh, en demokratik yol buymuş gibi görünüyor ama hukukun bilime yetişemeyeceğini gördük ve bana kalırsa tekrar göreceğiz, ne yazık ki. Neyse, kanımca Lovecraft tanrıların doğasını insanlaştırarak anlatısını güdükleştiriyor. Yüce Eskiler tekrar yükselecek ve dünya bir özgürlük ateşiyle yanacak, insanlar zevk almanın -öldürmek, haykırmak, eğlenmek vs.- sınırlarını zorlayacak falan. Neden? Yüce Eskiler zamanında insanlık -bildiğimiz kadarıyla- yoktu, insanlar sonradan ve tanrılardan bağımsız olarak türediler, düşlerine giren tanrılarca bir araya getirildiler ve kültü yaşattılar, kadim varlıklar uyanana kadar böyle gidiyor bu. Lovecraft gibi bir münzevi için Cehennem'in bütün katları bundan mı ibaret, yoksa dinlerin öte dünya tasvirlerini kendince türetip kolaya mı kaçtı, ya da okurların tepkisinden çekindiği için kendi düşlemini mi baltaladı? Çok daha derinlikli bir uyanış-sonrası dünyasını tasvir edebilirmiş gibi geliyor bana, zaten kendisinden başka hiçbir mitos yazarı bu "kıyamet" için pek bir şey yazmamış. En iyisini yapmışlar, şimdinin dehşetini sonranınkiyle karıştırmak işi bir nevi dini anlatıya çeviriyor, araya serpiştirilmiş mitolojik öğeleri -Cyclops var, bir iki tane daha var- çorba haline getiriyor. Bunun haricinde öykünün bir yamuğu yoktur, otuzuna gelmiş bir adamı ergene çevirip ödünü koparabilmektedir. Helal Lovecraft.

Clark Ashton Smith'e gelelim, Büyücünün Dönüşü. Çoğu öykünün izleklerinden biri var burada, bilen adam ve bilmeyen adam. Bilen adam zengin, bilmeyen adamı iş vererek yanında tutuyor. Bilmeyen adam Arapça metinlerin tercümelerini yapıyor ve bilen adamın araştırmasına yardımcı oluyor. Bilmeyenin meseleyi öğrenmesi ve evdeki dehşetle yüzleşmesi finalde gerçekleşiyor. Son. Burada ne var, Necronomicon'un Arapça nüshasından okunması, Olaus Wormius'un Latince çevirisinin eksik olduğu bilgisi, mitosa ait bu tür şeyler. Ubbo-Sathla nam öykü çok daha iyi. Paul Tregardis gittiği bir antikacıda eski bir kristal buluyor, Grönland'ın ılıman ve verimli olduğu zamanlarda toprağa gömülmüş ve bir jeolog tarafından bulunmuş. Anlatıcı, kristalin kadim bir büyücü olan Zon Mezzamalech'e ait olabileceğini düşünüp satın alıyor. Eibon Kitabı'ndan ilgili bölümü okuyor üstüne, Mezzamalech'le ilgili olan. Sonra kristale bakarak zamanda geriye gitmeye başlıyor. Çağlar, kayıp kıtalar, kayıp varlıklar, her şey gözlerinin önünden geçip gidiyor. En sonunda dünyanın sonsuz bir çamur deryası olduğu zamanlara, Ubbo-Sathla'nın -Cthulhu'dan da önce var olan yaratıcı- hüküm sürdüğü çağa dönüyor, Zon Mezzamalech'le bütünleşiyor ve onun gibi ortadan kayboluyor.

Frank Belknap Long mitosa katkı açısından en verimli yazar olabilir. Tindalos'un Tazıları nam öyküsünün başlangıcında bilen ve bilmeyen ikilisinin konuşmalarına bakarsak Einstein'ın ve Darwin'in "gerçeğe" katkısının çok az olduğunu, en azından bilimin gerçekliği yakalamasının çok zaman alacağını söyleyen adam algılanan dünyanın ötesindekileri görmek istediğini söylüyor, Lao Tse'nin kullanıp Tao'yu anlamasını sağlayan bir uyuşturucu madde alıyor ve öte tarafa geçiyor. Yine bir akış, bilinen uzayın ötesine bir yolculuk ve karşılaşılan tazılar. Tindalos'un ne olduğuna dair bir fikrimiz yok, sanırım yazarın başka bir öyküde incelemek istediği -belki de ele almıştır, diğer öykülerine bakmak lazım- veya başka yazarlara açılmış bir orta. Sonuçta eleman kan ter içinde geri dönüyor ve kafayı yiyor, tazıların peşine düştüğünü söyleyerek odasının köşelerini alçıyla ovalleştiriyor ki açıları kullanarak iz süren tazılar dünyamıza geçemesin. Öngöremediği doğa olaylarından biri sonunu getiriyor; deprem olunca alçılar iniyor aşağı. Bu. Fırtınalar, depremler, doğal afetler tanrıların bir aracı haline gelip duyarlı insanların ortadan kaldırılmasında kullanılıyor, çoğu öyküde bu var, hoş. Ağaç, yılan, tufan gibi dini mevzuların asıl dehşetin üzerinin örtülmesinde kullanıldığı fikri de yeni olmamasına rağmen belki o zaman için yeniydi, bu da hoş. Tazılara satirlerin yardımcı olması, Einstein'ın formülünün bir tılsımmış gibi defalarca söylenmesi de ilginçti. Uzay Yiyenler'e gelelim, Long'un mekanı Partridgeville'de geçiyor yine. Korku öyküleri yazan bir adam, adamın arkadaşı olan anlatıcı ve sahneye girip çıkan diğerleri için korkunç bir gece başlıyor. Yazarın korkuyu yakalamakla, saçma sapan kurgulardan çok bilinmeyenin, yüce varlıkların korkusunu yeğ tutmasını bir ders olarak okumasaydık en başta, kurgu açısından daha başarılı bir öykü okuyabilirdik ama bu hali de iyi.

Robert Bloch'la Lovecraft'in paslaştıkları öyküler de son derece başarılı. Lovecraft'i bir öykü kahramanı olarak görüyoruz hatta, ölümünden sonra kendisi için yapılmış bir jest. Bloch biraz bilinen bir adam, Psycho'nun yazarı ve sağlam bir öykücü. Seçkideki diğer öyküler de çok başarılı, onlara hiç elleşmiyorum. Pagan inanışlar, Kelt ritüelleri, hemen her şey mitosa bağlanabiliyor, muazzam bir şey.

Şöyle bir değerlendirme var, mitos hakkında bilgi edinmek isteyenler bakabilir. Kitabı bulmak zor, Nadirkitap'tan sipariş edilebilir, onun dışında denk gelmek gerekecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder