31 Mayıs 2019 Cuma

Marcel Danesi - Öpüşmenin Tarihi

Öpüşmek sıklıkla yapılması gereken bir şeydir, öncelikle aşk, sevgi ve seks. Sonra hormonlar, kaslar derken sağlık. Çok işe yarıyor yani, fırsat buldukça ve denk geldikçe öpüşmeliyiz, bir şeyler hissetmeliyiz. Kötü şeyler de hissedebiliriz, seksten daha derin bir yakınlığın anahtarını olur olmaz yerlere sokarsak anlamını kırpmış oluruz, elde yavan bir eylem kalır, pişmanlıktı duyarsızlıktı derken olur olmaz sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalırız. Tabii bu açıdan bakıyorsak, yoksa duygudan bağımsız olarak öpüşünüz. Nasıl olacaksa. Çok kişisel bir şey, herkes nasıl biliyorsa öyle yapsın, ne bileyim. Sonuçta anlama boğulmuş bir haldeyiz, istediğimizi seçip istediğimizi bırakabiliriz. Eskiden böyle değilmiş, popüler kültürün getirdiği onca teknolojik zerzevattan bir anlığına kurtulduğumuzu düşünelim. Facebook'tan tanıştığımız biriyle ilk buluşmada öpüşüp sevişmediğimizi, iletişim kurmanın elektronik ortamda mesaj göndermekten çok daha doğal ve sosyal olduğu zamanlarda yaşadığımızı varsayalım, dijital ve uyduruk anlamlardan uzağız, bu durumda öpüşmenin yoğunluğunu düşünebilir misiniz? Hayal edin. Yaşadıysanız düşünebilirsiniz, aksi halde düşünemezsiniz, çünkü bunu yitirdik. Yitirmediğimiz zamanlardan bugüne aklımda kalan bir şey, bunun olağanüstülüğünü hiçbir şeyde yakalayamamış olmanın üzüntüsüdür herhalde. Zamanımız çok boktan demek istemiyorum ama yavanlıktan mustaribim, belki de trubadurların anlattıkları aşklar çekiyor beni, mesela Ortaçağ toplumlarında öpüşmenin anlamlarından biri nefes yoluyla ruh paylaşımıymış, ne hoş. Canım Ortaçağ. Popüler kültürdeki yansımalar öylesine işlenmiş ki öpüşmenin şirazesi kaymış dense yeri. Önsözden başlıyorum, Danesi'ye göre öpüşmek genlerimize işlenmemiş, kur yapmanın aile kontrolünden çıkmasıyla kişisel bir tercih haline gelmiş kültürel bir olay. Zaten metnin birçok yerinde öpüşmenin devrimci bir olay olduğu, toplumların benimsediği normlara bir başkaldırı niteliği taşıdığı söyleniyor. Doğrudur, mesela bir devlet büyüğümüzün iddia ettiği üzere bizim insanımız öpüşmez, bizde öpüşmek yoktur. Keşke olsaydı, biraz daha uygar bir toplumda yaşıyor olabilirdik. Neyse, en başta biraz istatistik. Amerikalıların %92'sinden fazlası 14 yaşından önce öpüşüyormuş, Amerikalı kadınlar evlenmeden önce ortalama 79 erkeği öpüyormuş, düzenli olarak öpüşen insanlar öpüşmeyenlerden beş yıl daha fazla yaşıyormuş, ne güzel. Sırf kasların işler tutulması ömrü uzatıyor olabilir, öpüşürken sekiz milyon kasımız birden çalışıyormuş. İşin biyolojiyle ilgili kısmına da yer veriyor Danesi ama daha çok zaman içinde değişen anlama yoğunlaşıyor. Geleneklerden, kültürden doğan anlamlar o kadar çeşitli ve birbirinin yerini almaya o kadar müsait ki bazı noktalarda yeterli veri olmadığı için iddianın ötesine geçilemiyor ne yazık ki. İlk Hıristiyanlar birbirlerini osculum pacis, "barış öpücüğü" denen bir öpücükle karşılarmış, Kilise sonradan bu ruh muhabbetlerinden ötürü öpüşmeyi yasaklamış ama evlilik seremonisi istisna olmak üzere bazı istisnalara izin vermiş. Öncesinde Kelt aşk geleneklerinde de bu nefes değiş tokuşundan bahsedilirmiş, pagan inançlardan çok sayıda adet aşıran dinlerin öncesine gittiğimizde söylencelere ulaşıyoruz, iş mitik bir hale geliyor ve tanrıların arasında dolanmaya başlıyoruz. Eros ve Cupido'nun aşkı taşıma ve koruma biçimleri öpücüklerden destek alıyor, bununla ilgili derinlemesine bir inceleme yapmış Danesi. Batı kültüründe öpüşmenin tarihi bir zamana kadar takip edilebiliyor, başka toplumlarda böyle bir şey mümkün değil, çünkü adamlarda öpüşme diye bir şey yok. Afrika, Pasifik ve Amerika kültürleri soluk benizlilerle karşılaşana kadar öpüşmenin ne olduğunu bilmiyor. Öpüşmeye şahit olduklarında gülmüşler, öpüşenlerin birbirlerinin salyasını ve pisliğini yediklerini düşünmüşler hatta. Tabii bildiğimiz anlamda öpüşmenin dışında, öpüşmeyle benzer anlamlar taşıyan hareketler var gerçi, Eskimoların burun faşfaşlamaları -sürtme hareketi- buna bir örnek. Biz bildiğimizin izinden gidelim, öpüşmenin Batı'ya Büyük İskender'le gittiği düşünülüyor, kaynağı Hindistan civarı olabilirmiş. Orta Doğu diyelim. Sonrasında Roma'da sağlık problemleri yüzünden yasaklanmış bir süre, Tiberius, "Öpüşmeyeceksiniz!" demiş. Gerçi çok daha geriye gidiyor mevzu ama geriye gittikçe de muğlaklaşıyor, örneğin Ezgiler Ezgisi'nde öpmekle ilgili bir bölümden alıntı yapılmış ama öpmenin tam olarak ne ifade ettiği bilinmiyor. Güzel bir şeyi ifade ediyor, o kesin. "Genel olarak, romantik öpüşme konusunda antik metinlerden elde tutulur bir şey çıkarmak neredeyse imkansızdır. Ya bildiğimiz haliyle romantik öpüşmenin farklı dönemlerde ve dünyanın farklı yerlerinde paralel şekillerde göründüğünü ya da metinlerin tasvir ettiklerinin farklı şeyler olduğunu varsaymak durumundayız." (s. 24)

Ortaçağ, popüler kültürün temellerinin atıldığı ve romantizmin dalga dalga yayıldığı süper bir dönem. Çok karanlık ve acı dolu, bir o kadar da yenilik doğuran bir zaman. "Saray Aşkı" denen bir tür ortaya çıkıyor, trubadurların ve Germen muadillerinin şarkılarıyla -bu şarkılar da o zamanlarda çıkıyor ortaya, folklor kaynaklı- aşkın farklı bir boyutu beliriyor ve hızla yayılıyor. Romeo ve Juliet ikilisinin kurmacadaki ilk versiyonlarından Shakespeare'inkine kadar pek çok söylence, halk hikâyesi inceleniyor ve öpücükle ilgili bölümleri sıralanıyor, böylece öpücüğün ve öpüşmenin izini metinler üzerinden sürüyoruz. Ortaçağ'da öpücüğün genel olarak aşk öpücüğü olduğu, aşkın da yaşamakla aynı anlama geldiği söyleniyor. Öpüşmenin günümüzde ölümcül hastalıkların yayılma aracı olduğunu düşünürsek güzel bir ironi. O zamanlar da öyleydi elbette ama bilinmiyordu, yaşamaktan öte bir anlamı yoktu öpüşmenin. Süper. "Dudaktan öpüşmenin cinsel arzuyla bağlantılı olan fiziksel ve psikolojik reaksiyonlar ortaya çıkardığı inkar edilemez. Ancak, bu eylemin cinsel aşktan ayrı bir şey olduğu veya daha doğrusu cinsellikten daha fazlası anlamına geldiği yorumumuz, Ortaçağ'ın şövalyelik aşk yasasından miras aldığımız bir şeydir." (s. 29) Buradan pek çok yere yürüyebiliyoruz, Danesi öpüşmenin güncel anlamlarına odaklandığı son bölümlerde yarım yamalak bir öpüşmenin hiç öpüşmemekten daha kötü olduğunu söylüyor, biten bir şeylerin işaretini görmek yıkıcı bir şey. Bir de feminist okuma var, masalların yorumlanması. Hep erkekler öpüyor, neden? Uyuyan Güzel'i uyandıran öpücük erkeğin. Erkek şövalye gibi ortaya çıkıyor, kahramanlıklarının ardı arkası kesilmiyor ve nihayetinde, ödül olarak kadını öpüyor. Bir anlamda kadına sahip oluyor, bu bir yorum. Zıt noktadan bakan bir yorum: Pamuk Prenses ve Şürekası kadınlara hizmet eden erkeklerden bahsediyor, kadınlar kendi aralarında çatışırken küçük dostlarımız da şapşal gibi oradan oraya koşturuyorlar. İlginç yorumlar var, Danesi bu yorumları özetleyerek boşlukları dolduruyor.

Hayvanlardaki öpüşmeye bakalım, aslında öpüşmüyorlar tabii. Wittgenstein'ın yorumuna yaklaştık, aslan kadar acıkamayız hiçbirimiz. Dolayısıyla hayvanlar hakkında birtakım atıp tutmalarda bulunabiliriz ama mevcut bilgimizle hayvanlar açısından tam olarak neler döndüğünü bilmiyoruz henüz. Bir gün bileceğiz. Hayvanların sembolik hareketlerini okumak için yeterli verilere sahip değilsek insani olanlara bakalım, mesela balayı denen nane. Babil İmparatorluğu'nda ortaya çıkmış, Ortaçağ'da yerleşmiş. Çiftler aşklarını ayın altında, al ve tatlıyla güçlendirsin diyeymiş bu. Tatlılara girdiğimizde çikolataya geliyor olay ister istemez, Aztek ve Maya mucizesine. Adamlar bunu topluyorlar, işliyorlar ve "acı su" anlamına gelen "çikolata" haline getiriyorlar, mayalayarak. İspanya bu mevzuyu Avrupa'ya getiriyor, yayıyor. Casanova, çikolatanın insanlarda böyle kıpır kıpır, cıvır cıvır bir duygu yarattığını, kadınlara çikolata yedirilmesi gerektiğini söylermiş, taktiğe gel. Antik Mısır'dan, Antik Yunan'dan günümüze kadar ulaşan sembollerin ve nesnelerin tarihçeleri çıkarılmış genel olarak, iş vampirlere ve kurtadamlara kadar gidiyor. Bu durumda filmlere, günümüzün popüler kültürüne gelmek zorundayız, vampirler halk söylencelerinden beyaz perdeye sıçrayana kadar uzunca bir zaman beklemek zorunda kaldılar ama sonrasında rahat rahat yayıldılar. Bir ısırık, günlük maişetin temini tamam. İşin erotik yanını incceliyor Danesi, güzel. Magazin işlerine de giriyor ve ünlülerin aşk hikâyelerine yer veriyor, George Sand ve Chopin'in aşkını anlatıyor, Bonnie ve Clyde'ı anlatıyor, sonrasında filmlerdeki efsane aşklara ve öpüşme sahnelerine eğiliyor, üstünkörü bir biçimde.

Biz bunu okuyalım ve öpüşmeye devam edelim, yaşamı kalpten pompalatalım, nefesimizi sevdiğimize verelim. Süper olay.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder