1 Kasım 2018 Perşembe

Alejandro Zambra - Bonzai

Kızın öldüğü, oğlanın yalnız kaldığı söyleniyor, oğlanın zaten birkaç yıldır yalnız kaldığı söyleniyor, kızın bir zamanlar Emilia, oğlanın Julio olduğu söyleniyor, oğlanın hâlâ Julio olduğu söyleniyor zira oğlan yaşıyor, kız ölü. Gerisi edebiyatmış, böyle bir başlangıç. Bonzai metaforu etrafına örülmüş bir anlatı, bonzai ortada bir yerde ortaya çıkıyor ve kayboluyor, aslında bütün metin kayboluşun bir metaforu. Geri kalanı gerçek, baştaki kısa paragraf. İnsanlar bir yerlerden çıkıp birilerinin bir parçası oluyorlar, sonra kayboluyorlar ve o parça gidiyor. O parçanın gitmediğini söylemek dürüstçe bir davranış değil. Zihnin yitmeye karşı geliştirdiği bir savunma mekanizması olarak anılar yaratılıyor ve o anılar anlamlıymış gibi yapıyoruz, hikâyemizin bir parçasına dönüşüyorlar, hikâyemiz bizim için önemliymiş gibi yapıyoruz ki kaybolmayalım, bize ait olanlar sadece anılarmış gibi yapıyoruz ama anı üretilir, anıyla birlikte duygular da üretilir, yitirmenin acısı üretilir, ne yapıyorsak hepsi hikâyemizi oluşturmak için. Hepsi hikâye. Geride kalıyor, peşimizde sürüklüyoruz, çıkardığı gürültüyle yaşıyoruz, lüzumsuz zahmet. Zambra'da bu gürültü yok, Emilia'nın öldüğünü yıllar sonra öğrenen Julio'nun verdiği tepkide bile gürültü yok, sadece bir tür oluş var; olur ve geçer. Bunca basitliği nasıl o kadar karmaşık bir hale getiriyoruz, anlam veremiyorum. Veriyorum, zayıflık gibi geldiği için vermek istemiyorum. İnsanın kendini bir arada tutabilme yollarının hayalini kuruyorum, herhangi bir şarkıya, filme, dolaylı bir yola başvurmadan. İnsan kendiyle nasıl kalıyor?

Emilia ve Julio'nun tesadüfi birleşmelerinden ve ayrılıklarından sonra yaşamlarına giren insanların hikâyelerine geçip onların ne yapıp ne yapmadıklarını görüyoruz, yıllar geçiyor, ikisinin yaşamları farklı kıtalarda sürerken birinin ölümünü, diğerinin yaşamını noktalıyoruz. Aşağı yukarı böyle. Kısacık bir metin. Belki de bir unutuşun üzerine bunca kısa düşülmeli, fazlasına gerek olmadığını imliyor Zambra.

Pek bir şey yok, Cümle Bilgisi II sınavına çalışmak için bir evde toplanan arkadaşlardan ikisi düzüşüyor, sikiştikleri de söyleniyor, yaptıkları şey ikisi için de farklı. Bir yandan müzik açılınca, diğer yandan votkayla portakal çalıştırılınca herkes sarhoş oluyor ve Emilia'yla Julio için serüven başlıyor. Emilia gitmek istiyor, rotası İspanya olacak muhtemelen, orada yaşayacak. Julio ciddi ilişkilerden kaçınıyor, çünkü ciddiyet kadınlardan daha tehlikeli. Ciddileşiliyor yine de, Julio için Emilia ilk. Kızın dördüncü erkeği Julio, aradaki tek gecelikler hariç. Julio için de bir kuzen macerası var, "bütün ailenin üzerinden geçtiği" kuzen yirmi yaşına kadar Julio'nun oyalanmasını sağlıyor, sonrasında sosyoseksüel eğilimler ortaya çıkıyor ve Julio, Emilia'ya aşık oluyor. "Julio Emilia'ya âşık olduğunda, Emilia'nın ona sunduğu eğlence ve ıstıraptan önceki bütün eğlence ve ıstırap, gerçek eğlence ve ıstırabın basit bir kopyasına dönüştü." (s. 19) Eyvah.

Okuyorlar, sevişiyorlar ve tekrar okuyorlar. Proust okuduklarını söylüyorlar ama ikisi de okumamış, zararsız bir yalan. Proust'u "tekrar" okumaya başladıkları zaman bazı bölümleri hatırlamış gibi yapıyorlar, daha az zararsız bir yalan. Araya Nabokov, Böll, Capote, Kerouac giriyor, sigaralar içiliyor, hatta şöyle: "Bu, gerçeğe, gerçek gibi görünen cümleleri etrafa saçmaya, bitmek bilmeyen sigaralar içmeye ve daha iyi olduklarına, geriye kalanlardan, o uçsuz bucaksız ve geriye kalanlar denen gruptan daha iyi ve saf olduklarına inananların vahşi suç ortaklığında hapsolmaya tutkun iki öğrencinin hikâyesi." (s. 22) Saatlik ayarladıkları evlerde sevişmeye devam ediyorlar, motellerde sevişiyorlar ve Anita çıkıyor ortaya, Emilia'nın birlikte yaşamaya başladığı çocukluk arkadaşı. Kıskanç biraz, Emilia'yı değiştiren Julio'yu, değişen Emilia'yı bir kaşık suda boğmaya hazır ama ne yaşadıkları hakkında hiçbir fikri yok, onlar Tantalia'ya ulaşmışlar, bir öyküye. Bu öyküdeki çifte benziyorlar; öyküde bir bonzai yetiştiriyorlar ve aşkları uçsuz bucaksız olduğu için bir sürü bonzainin arasına koyuyorlar kendilerininkini, sonra biricik aşklarını bir daha bulamayacakları duygusuyla acı çekiyorlar. Bir şey her şeyin içinde pek bir şey ifade etmiyor kısaca. Çiftler de pek bir şey ifade etmiyor, kendilerinin dışında. Kendileri için de. Proust'u bitiremeden, hatta ilk kitabı bile bitiremeden ayrılıyorlar. Sebebini bilmiyoruz, sebebi önemsiz. Hemen Emilia'nın ölümü hatırlatılıyor bu noktada, Zambra bitecek olanın başka bir şey olduğunu söylüyor ve nedense Zambra'nın bir fotoğrafıyla karşılaşıyoruz, metnin tam orta yerine Alejandro Zambra'nın bir bankta oturduğu sırada çekilmiş fotoğrafı konmuş. Neden olduğunu bilmiyorum. Salçalı makarna fotoğrafı da konabilirmiş.

Anita'nın eşinin Emilia'ya sarkması mevzusuna girmeyeceğim, kadın bir şekilde İspanya'ya gidiyor ve orada ölüyor. Julio'nun hikâyesi daha ilginç geldi, onu anlatmalıyım. Julio bir kadınla yaşamaya başlıyor ve ünlü bir yazarın elle yazılmış metnini daktiloya çekme işini alacağını düşünüyor, görüşme yolunda gitmiş, iş tamam gibi. Kadına metnin içeriğini anlatırken uydurmuyor Julio, bonzai yetiştiren bir çiftten, okudukları kitaplardan ve ayrılıklarından bahsediyor, yıllar sonra adamın radyodan duyduğu kadarıyla kadının öldüğünü öğrenmesinden. Metnin adı Bonzai, "kuyruğunu yutan yılan" tekniği diyelim kısaca.

Emilia kendini trenin önüne atmış. Geçicilik. Julio bir bonzai yetiştirmeye başladıktan, iki de resim yaptıktan sonra, düzenli bir iş ararken, yıllar geçerken kısaca, sadece yaşıyor ve bir gün yüklüce para aldığı bir işten çıktığında Anita ve eski eşiyle karşılaşıyor, başta sorması gereken soruyu en sonda soruyor, Anita sinirleniyor ve yürüyüp gidiyor. Eski eş beceriksizce cevaplıyor. Emilia Madrid'de gömülü. Hiçbir şey demiyor Julio, bir tek kendisini iki hafta idare edeceğini düşündüğü parayla taksiye atlıyor ve o para kadar yolculuk etmek istediğini söylüyor şoföre.

Okuduğum en iyi üç sondan biri budur herhalde. İstasyon, mahalleler, evler, dolanıp duruyor Julio, belki Emilia'yla birlikte zaman geçirdikleri yerlerde eski bir zamanı görmeye çalışıyor, belki sadece... oluyor işte, sadece oluyor. Çok da bir şey söylenemez sanırım.

Şimdi bütün hikâyeyi şöyle bir gözden geçirince... Çok üzgünüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder