Ödül alan bir yazarın ödülü, yazarlığını, okuru ve kendini sorgulaması ilginç bir anlatım tekniğiyle ele alınıyor. Pennac bu oyunu dünyanın birçok yerinde oynamış, ödül alan yazar rolünde tabii. Ödülün ortaya çıkardığı soru işaretlerine cevap arayışları 75 ile 90 dakikalık bir süre aralığını doldurmak zorunda, arka kapakta 45 dakika yazıyor ama bu bilgi yanlış, ortalama 80 dakikalık bir konuşma yapılacak, üstelik yirmiden fazla şehirde, bir turne, gösteri, doldurulacak saatler, tekrar tekrar söylenecek sözler, bir nevi boşluğu anlamlı kılmak. "Kendisini eski bir eşya gibi görmektedir." (s. 13) Anlam sayfalarda mazrufsa ve o sayfalar için ödül aldıysa yazar, o zaman zaten dolu bir şeyi nasıl doldurabilir? Yazdıklarından bahsetmiyor, kendi yaşamından bahsetmiyor, ödülün sonrasından bahsediyor sadece.
Ödülü kabul etme meselesi. Bir bakanın cumhuriyet için büyük kazanım olan sanatçıyı ödüllendirme övüncü için ödül alınmalı, harcanan emek için ödül alınmalı, sanat eserini beğenenler için ödül alınmalı, jüri üyelerinin yaptıkları tercihin onaylanması için ödül alınmalı, jürinin yetkinliğine halel gelmemesi için ödül alınmalı, yayınevinin prestiji için ödül alınmalı, o ödül alınmalı ki sanatçının varlığı pek çok açıdan sabitlensin, kabullenilsin, kültürel kodlara angaje edilsin. "Bir yılbaşı ağacı gibi süslenmek" için ödüller kabul edilmeli ve boyna asılmalı, asılamayacak gibiyse gömleğin, pantolonun cebine tıkıştırılabilir, yeter ki ödül ve ödülün temsil ettikleri onansın. Sanatçının sorumluluğu bütün bunların merkezinde yer almasından doğuyor, bir de zorunlu konuşma süresinden.
Sesler duyar yazar, sevenlerinin ve sevmeyenlerinin seslerini. Küfürler ve övgüler. Şerefsizin bağlantıları iyiydi, jüride abileri vardı, paraya ihtiyacı vardı, politik söylemleri vasıtasıyla ödülü aldı, zaten iyi bir yazardı, çocukluğunda da iyi bir anlatımcıydı, gerçeği arayışı yenilikçi söylemlere yol açmıştı, iyi ve kötü her şey. Hepsi kimliğini oluşturur, yazar oluşma biçimini sorgulamaya başlar. Ödülü tabii ki alacaktır, en başta okurları için. Kendisini izlemeye gelenlere davetiye gönderilmiştir ama içlerinde okurları da vardır herhalde, sadece kodamanlar gelmemiştir, söyleyeceklerini gerçekten anlayabilecek insanlar da gelmiştir, sahnede bir başına kaldığını düşünmesi yersizdir o zaman, içtenlikle teşekkür edebilir ama sorgulamaya devam eder, o insanların ödül alana bir heykelmiş gibi davranmalarını istemez, sadece eserlerinden ibaret değildir. Konu jüriye gelir yine, jüri önemlidir. Jüride işi bilen, örneğin öyküyü bilen, öykünün sökülüp takılması, öykünün ideolojize yöntemi konusunda derin bilgi sahibi, öyküyü yemiş insanlar vardır, onların kararları bir öyküyü diğerlerinden ayırır, en iyisi haline getirir. Hiçbir jüri yargılanmaz, Hitler'in eserlerine ödül vermeyen bir jürinin suçlandığı görülmemiştir, eserler arasında "daha iyi" olduğu söylenen bir esere ödül verilmesi konusunda jürinin ötesinde bir karar mercii yoktur, temyize gidilmez. Birkaç "yetkin" insanın aldığı/verdiği karar. Hemingway, ödülü Karen Blixen'ın alması gerektiğini söyler ama ödülü reddetmez. Sartre ödülü reddeder ama o sürece dahil olmuştur ister istemez. Yayınevleri yazara haber vermeden yazarın eserlerini ödüllere yollayabilir, bir şekilde buna bulaşılır. Nasıl bulaştığını anlatmıyor yazar, belki sadece sorgulamak için eline bir fırsat geçtiği için.
Davetlileri tanımıyor yazar/oyuncu, davetliler de onu tanımıyor. Kimse kimseyi tanımıyor ama teşekkür edilmesi gerekiyor. Kime? Kazananın ismini açıklıyor oyuncu, heyecanın doruğa ulaştığı o anı canlandırıyor, sonra kısık bir, "Ben," çıkıyor ağzından. "Ben" kimseye teşekkür etmiyor, ailesi veya arkadaşları yaratıcılık sürecine dahil değil, her şey tekillikte ortaya çıkıyor, merkezden çemberler halinde dağılan bir teşekkür konuşmasında en yakınlarla başlayan teşekkür zinciri anlamsızlığa doğru genişler ama bu kez öyle değil, sanatçı yanında başka kimseyi istemiyor. Kapıyı açan birine de teşekkür edilir, o halde bu teşekkürün ve muhataplarının hiçbir anlamı yok, her şey bireysel bir çabanın ürünü, sanatçının yalnızlığının kitleyle paylaşılmaya zorlanması büyük bir bunaltı, zorunlu bir performans, o halde konuşan kişi davetlilere istediklerini verecek, taşkınlık görmek için gelenlere de.
Merkezden yayılan konuşmada mutlaka birilerine minnetler bildirilecek. Ünlü isimler olabilir; Sartre, Musset, kim olursa. Köklerin anlatılması gerekiyor; esinlenilen sanatçılar, mekânlar, ne varsa. Sonra ödülün sorgulanma aşaması geliyor, bu ödül o zamana kadar ortaya konmuş bütün eserler için veriliyor, o halde sanatçı o kadar, yani sonraki yaratıları için bir yargıda bulunulmayacak, hatta sonraki eser diye bir şeyin olmamasını da imliyor olabilir bu ödül, "yeri gençlere bırakmak" için son bir ödül, eskimiş bir çağın sanatçısını ortadan kaldırmak için onore etmek, şahane fikir. Konudan konuya atlanır, ışıklar yavaş yavaş kararır, ortalık tekrar aydınlık olduğunda sahnedeki karartının kartondan bir insan maketi olduğunu görürüz. Perde. Alkışlar. Sanatçı sahnedeki temsilinden ibarettir, ödüller yine bir temsildir, eserler bir temsildir, hiçbir şey sanatçının içsel sürecini anlatamaz, onurlandıramaz. Sanatçının kazandırdığı form sanatçıya en uzak olan şeydir, başta ne kadar yakın olursa olsun. Hiçbir şey, dünya görüşü diyeceğim, dünya görüşüne yaklaşamaz.
Müthiş bir anlatı. Sahnede de izlemek isterdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder