Sivrisinek katilini arıyor, roman yazarını arıyor, Pirandello da işe karışıp ortadan yok oluyor, şehir kimi arıyor? Şehir odağını aramıyor. Liriklere bağlıyorum: "There's nowhere to set my aim/So I'm everywhere" Sokak lambalarından sokaklara, her şey birbirinin üzerine inşa edilmiş ve iki yıl öncesinden devam ediyorum, şimdi. Yarıda bıraktığım çok yazı var, bu da onlardan biriydi. Artık değil. Yine tamamlanmayacak ama noktayı doğru yere koyacağım bu sefer. Sivrisinek Şehirde'de de yerini bulamamış bir nokta var, oradan oraya sürükleniyor ve anlatıcı/yazar noktayı bulamıyor. Kağıdın altında? Belki masanın altına saklanmıştır. Konabilecek en muazzam yere ulaşma isteği varsa eğer, Cimşer'in yıllardan sonra ilk kez sola saptığını söyleyen cümlenin sonuna gelmesi uygun. Olabilecek en güzel nokta, alışkanlıkların kırıldığı.
Komünist rejimin hiddetiyle karşı karşıya kalan Gürcü yazarlardan biri Ahvlediani, bir dolu öykü ve üç romanı var. Dedalus bir iki bastı, geri kalanını basacaklar umarım. Basmalı, bu şenliği bastıktan sonra gerisi de gelmeli. Yazarın en iyi romanı olduğu söyleniyor, benim de ikinciye okuduğum nadir romanlardan. O kaotik evrene tekrar girmek istedim. Tekrar içinde yaşamak istediğim kurgu sayısı az, bu onlardan biri. "Her şey, her şeyi hatırlatıyor bize. Cansız varlıklar bize canlı varlıkları hatırlatıyor. Soyut hisler belli objeleri çağrıştırıyor. Her şey birbirine karışıyor. Her şey kaosa doğru sürükleniyor." (s. 105) Yazarın karaktere dönüştüğü, taşın dünyayı anlattığı, daha nelerin ne olduğu bir şey. Ney? Neler? Çok!
Çok şey. İnsanların ve eşyaların birbiriyle büyük, kocaman çizgilerle bağlandığı. Bağlananların birbirinden duyduğu sızı, mutluluk ve onca duygu. En dışta bir amaç, unutulabilir. Yazar kendini bile unutmak, bir sabah sisi gibi dağılmak istiyor. Odasında oturuyor. Kül tablası dolu. Sayfalar önünde, başka hiçbir şeyin önünde olmamasını istiyor ve eline konan sivrisineği öldürüyor. Öldürmemeliydi, belki de öldürmedi, kim bilir? Sivrisinek katilini arıyor, bunu herkes bilir, bilmeyenler de kısa sürede öğrenir. Okurlarsa bunu.
Unutmak, anımsamak ve tekrar unutmakla ilgili bir metindir. Eşyalar, kişiler, onca şey bir yük haline geldiğinde yapılacak en iyi şey. Dalgalanmada güç bulmak. Amaç varsa eğer, hatırlamak ve unutmak ve tekrar hatırlamak.
Sivrisinek mavi gözlü, kurutulan bataklıktan kurtulan son canlı. Esintiye aşık olup şehre geliyor ve vantilatörlerin, otomobillerin, insanların rüzgarında adamı arıyor. Adam onu öldürecek, sivrisinek asıl yaşamına o zaman kavuşacak. Adam da acımasız olmayı öğrenir belki ya da kendinden başkasını düşünmeyi öğrenir, sivrisinek için sivrisineği öldürür. Öldürebilirse. Bütün bunlar her zaman tetikte olan anlatıcının araya girmesiyle, beş duyu organının ve ötesinin yardımıyla şeyleri biçimleyen yazarın tedirginliğiyle parçalanır. Derinden parçalanır. Anlatıcı Cimşer olduğu zaman şunu der: "Ne zaman parçalandığımı bilmiyorum, sivrisinekçiğim. Biri beni parçalayıp böyle bıraktı. Bir daha toparlanamadım. O, beni kim parçaladıysa, sanırım gitti. Her duygum, her günüm, her arzum, parça parça oldu ve hepsi, bir başına, amaçsız biçimde ortalıkta dolaşıyorlar. Birbirlerini bile tanımıyorlar. Bir zamanlar bir arada olduklarını da bilmiyorlar." (s. 113) Bu dağınıklık nasıl toparlanır, toparlanmaz. Bölümler bir araya geldiğinde bütünden fazlasıdır, ayrı durduklarında müstakil meram. Yetersizliğin gölgesi belirir, yazar o gölgeyi alıp masasının bir köşesine koyar. Onca şey, evrenin her bir zerresi biraz mürekkebe, biraz kağıda nasıl sığsın? "Ah, yazdıklarımı okuması için ateşe armağan ettiğim zamanlar, ne iyi zamanlarmış! Ateş çok iyi bir okurdur, çok dikkatli bir musahhihtir aynı zamanda ve her türlü hatayı düzeltir." (s. 17) Yazdıklarını ateşe atanları anlıyorum, daha iyisi için ateşin yorumu gerekir. Sayfaları neyle dolduracağını bilmeyen, masasının başında kendisini bir başkası gibi hayal eden, hayal etmekle kalmayıp karakter haline getiren yazar/anlatıcı metaforlardan medet umar, bir şeyi başka bir şeyi benzetme, başka bir şeyle açma çabası bir akışsa kendisi de kapılacaktır buna. Belki kapılmak isteyecektir ama bir taştır o, yerinden kıpırdayamayacaktır ve etrafında olup bitenlere, insanların başka taşları alıp denize fırlatmalarına imrenerek bakacaktır. Bir masa başında insan en fazla nereye gidebilir? Uzağa, evrenin ötesine. Gider gibi yapar. Gidecektir o halde.
Konudan iyice saptığını söyler yazar, sıklıkla da sapacaktır. Lia, Cimşer ve sivrisineğin hikâyesidir bu. Cimşer'i az çok bildik, Lia'yı bilelim. Çocuk. Her sokağın kendi göğü olduğunu iddia eder, kendisi gibi hayalci olmayan abisiyle anlaşılamamanın mutsuzluğunu yaşar. Bu sokak olayı ilgimi çekti. Çıkmaz sokak yatay düzlemde iyi, dikeyde bir ağacın göğe uzanan dalları sokağı çıkar hale getirir mi? Düşündüm.
Sivrisinek zehrini aktarır, Lia'yla Cimşer'i birkaç kez karşılaştırır ve onları birbirine aşık eder. Her şeyi birbirine aşık eder, belki de uzamın dağılmamasının sebebi bu aşktır. Neyse, öldürülemez bir türlü. Cimşer sivrisineği öldüremez ama Lia'ya kavuşacaktır. Kavuşsundur. Kabaca bir aşk hikâyesidir ama kabalığa cık cıklamak, defetmek gerekir. Holst'tan daha ötesidir, utanmadan bunu söyleyebilirim; Ahvlediani'nin kurmacası en olmaz yerlerden en olmaz şeyleri bağlar, çözer. Tam bir curcunadır bu metin, kaotik bir masaldır.
Göğsüme ağrı oturtan, günümü rezil eden ve bugünümü düşündüren bir bölümü alıp bitiriyorum, bu metni okumayanı da kınıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder