Çıkış noktası: Boşluk (Kaos) ve Toprak (Gaia). İlk güçlerden sonra Olymposlular'un doğumuyla kozmos olarak biçimlenmeleri eş zamanlı. Evreni doğuran onlar değil, şekillendiren onlar. Kozmostan kastın o zamanın evren hakkındaki fikirleriyle sınırlı olduğunu unutmamak gerek. Bu fikirlerden yola çıkarak dünya ve tanrılar yaratılıyor diyebiliriz. Yunan insanı doğayı ve doğaüstünü ayırmaz, tanrılarla teması sağlayan törenlerle yaşamdaki bazı deneyimler birdir, ikisinde de aynı ruhanilik mevcuttur. Tanrılar doğanın bir parçası değildir, doğanın birçok niteliğini taşıyan varlıklardır. Herhangi bir vahiy taşımazlar, yasa olarak kabul edilmişlerdir. Toplumun adet olarak izlediği pratikle varlıklarını sürdürürler. Onlardan kurtulmak dini bir değişim sonucu gerçekleşmez, Hıristiyanlık ortaya çıkınca bazı nitelikleri bakımından -pagan inanışlarda olduğu gibi- yeni dine/dinlere eklemlenirler. Kültürel bir değişim gerçekleştiği zaman kaybolurlar, kaybolmuşlardır. Yunan toplumu tanrıları gündeliğe dahil etmiştir ve nesiller boyunca bu şekilde yaşamıştır. Bireycilik önemli değildir hatta bastırılmıştır, yönetimin despotluğa kapı araladığında Sokrates'in başına gelen herkesin başına gelmiştir. Tanrılar topluluktan ayrılmaz, topluluğun içinde doğup göğe yükseltilmişlerdir. Vernant, Marcel Detienne'den alıntı yapıyor: "Bütünüyle tanrı olmak için adeta yurttaş olmaları gerekir." (s. 15)
Gevezelik: Tektanrıcı bir dinin egemenliğinde doğduk, yaşıyoruz. Çocukluğumuzda dünya algımız bu bakış açısıyla biçimlendi ve durumumuzu içimizde bir ateş yanana kadar, merak duygusunun dizginlenemez hale gelmesine kadar kabullendik. Çoğumuz. Bazılarımız şanslı; çevresinde ön kabullerle yaşayan insanlar olmadığı için ateş daha önce belirdi. Ben bu ikinci sınıfa girerim sanırım, çocukluğumdan beri dünyanın işleyişini merak ederim. Bu da merak ettiğim konulardan biriydi, çoktanrılı dinlerin yaşamı biçimlendirdiği toplumlarda yaşam nasıldır, mitolojilerin gerçeğe yakın olduğu zamanlarda dinler nasıl biçimlenir? Yunan tanrılarına mitolojik varlıklar olarak mı bakmalı? O zaman da işin dini boyutu soru işareti olarak kalıyor. Tanrılara nasıl tapınılır, hikâyelerini normal insanların başından geçen hikâyelermiş gibi dinlediğimiz yüce varlıkların yüceliğinin farkına nasıl varırız? Vernant derli toplu bir incelemeyle cevapları derlemeye çalışmış. Benim için kara bulutlar biraz dağıldı.
Murat Erşen çevirisi. Kendisinin YouTube'daki çevirileri çok başarılı, sıkı takipçisiyim.
Mit, Ritüel, Tanrıların Tasviri: Milattan önce 8. ile 6. yüzyıllar arasında Yunan dini. Herhangi bir doktrine bağlı olmadan, Helen kültürünün etkisiyle doğar, yayılır. Kitabı, lafzı, peygamberi yoktur. "Bu ortak inanışların temelini reddetmek, artık Yunanca konuşmamakla, Yunan gibi yaşamamakla, kendi olmayı bırakmakla aynı şey olacaktır." (s. 18) Şairlerin dinin yayılmasında özel bir rolleri vardır, Hesiodos ve Homeros'un adları özellikle anılır, onlar ve benzerleri olmasa birçok Yunan kültünden bahsedilebileceği ama tek bir Yunan dini olmayacağı söylenir. Kanon yaratmışlardır, kent yaşamaya devam ettiği sürece şiir faaliyetleriyle insanın kozmostaki yerini sağlamlaştırmışlar, ölümsüzlerin karşısında insanların konumunu belirlemişlerdir. Mitlerin dindeki yerleri skandallar yaratmalarının önüne geçilerek sağlanmıştır, yorumlama (hermönetik) ile "yırtarlar" ve eskiler için entelektüel bir rol oynarlar. Öte dünyaya ait bir bilgilenme aracıdırlar, dinin getiremediği cevaplar mitler yoluyla sağlanır. Vernant, 20. yüzyılın ilk yarısında dinle miti ayırmak isteyen tarihçilerin "entelektüalizm karşıtı bir ön yargıya dayandıklarını" söyler ve mitin thambos (hayranlıkla karışık korku, tedirginlikle karışık huzur, sütle karışık çikolata) yoluyla dine aralanan bir kapı yarattığını açıklar. İnsanlar için bir tutam korku iyidir, mitler de iyidir. Toplumların tarihi mitlerinden okunur. Öbür türlüsünde Hıristiyanlık örneğinde olduğu gibi doktrinlerle takip edilen bir seyir ortaya çıkar, bu da bir yöntemdir ama tektanrıcılıkta geçerlidir, çoktanrıcılık başka bir mevzudur. Tanrılar çoktur. Yer yer binlere ulaşır sayıları. Her birinin huyu suyu başkadır, birinin ensesine vurup lokması alınabilirken diğeri kaba etlere yıldırım yollayabilir. Çoktanrılara karşı muazzam ölçüde dikkatli olmalıyız.
Mit konusunda Dumézil ve Lévi-Strauss'un adları anılır, mitin çerçevesi çizilir. Vernant, Dumézil'in fikirlerine katılarak mitlerin bir ideoloji inşası olduğunu söyler. Mitler toplumu yöneten ve onları olmaları gerektiği hale getiren büyük kuvvetlere dair bir kavrayış ve değerlendirmedir. Böyle buyurdu Vernant. Mitlerin ayrıca felsefeni esas sorularını taşıyan tohumlar olduğu da söylenir. Mit (tohum) halka arasında yayılır (toprağa gömülür) ve taşıdığı problemler irdelenir, açılır, insanlık durumları haline getirilir. Dinle paraleldir bu durum, dine bu açıdan yaklaşır ve birleşirler.
Tanrıların Dünyası: Tanrıların alımlanması ve işlevleri. Zeus babadır, kraldır, süperdir ve Hint-Avrupa kökünden doğar. O diyarların tanrılarıyla benzer özellikler taşır ama diğer özellikleri bakımından Hint-Avrupa niteliklerinden ayrılmıştır. Yunan dini sistemi içinde değişim geçirerek cillop gibi bir tanrı olarak belirir, Hesiodos tüm kralların Zeus soyundan olduğunu söyler ve Zeus'a kimliklerinden birini atfetmiş olur. Tanrıların ve insanların babasıdır, evlerde sofraya onun için de bir tabak konur. Bu sonuncuyu uydurdum, inanmayın. Neyse, Poseidon ve Hades'le görev yerlerini ayırmışlardır çünkü zaten işleri başlarından aşkın, denizleri de Zeus mu yönetsin bu saatten sonra? Farklı birçok kimliği oluşan Zeus'un sınırları bilinir ve insanların ona karşı yaklaşımı da böylece belirlenmiş olur. Ölümlüler ve ölümsüzler de bu oluşumlar içinde ortaya çıkar, herkes yerini bilir.
Yunan Gizemciliği, Yurttaşlık Dini ve İnsanlardan Tanrılara: Kurban bölümleri, Yunanların tanrılarla/dinle olan münasebetlerinin anlatıldığı çok güzel bölümler. İlkine dikkat çekmek isterim, bazı inanışlar dinle taban tabana zıtmış gibi görülebilir, öyle değildir. Orpheusçuluk ve özellikle Dionysosçuluk zıtlıkları birleştirici niteliktedir. Dionysos için yapılan törenler tam bir esrime haline yol açar, doğa taklit edilir, tiyatro bu esrimeden doğar ve düzen/din eleştirilir. Yıkıcı bir eleştiri değildir bu, sisteme yönelik bir saldırı olmaktan çok uzaktır. Zaman zaman izin verilen, toplumun havasının alındığı ve mühim bir işin başarıldığı duygusunu uyandıran gösterilere benzettim. Dionysos ayinleri kent dininin tam tersine konumlansa da toplumun dinle daha da bütünleşmesinin aracısıdır. "Başka'yı tüm onurlarla birlikte, toplumsal işleyişin merkezine yerleştirmektir." (s. 81)
Kendini tanı buyruğu, insanın tanrı olmadığını bilmesi gerektiği anlamına gelir. Elbette bağlamı değişecektir ve panteonun sonunu çağıracaktır; Platon'un Sokrates'i için anlamı: "İçindeki sen olan tanrıyı tanı ve mümkün olduğunca kendini tanrıya benzer kılmaya çabala." (s. 89) Bu gerçekleştiği ölçüde tanrılar öldü, inanılmayacak bir hale geldiler ama tepede olduklarının, hatta evin bir odasında olduklarının ihtimalinin kuvvetli olduğu zamanlarda yolculukları çok keyifli, en azından onlar hakkında bilgilenmek. Onlar hakkında bilgilenmek o zamanın insanları hakkında da bilgi sahibi olmak, dinin paradigmatik değişimine şahit olmak demek aynı zamanda. Uzatmıyorum, ilgisi olan okusun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder