Kaku'nun uzmanlık alanına geldik, adam işi ciddiye alıp bilimkurgu dizilerinden, metinlerinden örnekler vermeyi bırakarak fiziğin daha teorik alanlarına eğiliyor, çünkü fizik aslında çok ciddi bir iştir. Hayal gücüyle matematikten beslenir, tabii gözlem de lazım. Kaku, bu incelemesinde kuramsal fizikteki atılımlara odaklandığını, uzay-zaman meselelerine pek bulaşmadığını söylüyor. Yazdığı diğer metinlerde yeterince değiniyor bunlara, daha çok son birkaç yıl içinde ortaya çıkan devrimsel gelişmelere göz atıyor bu metinde. Paralel evrenlere dair yeni kuramlar, teoriler, M-kuramı hakkında yeni bilgiler, hasılı olabildiğince güncel bir araştırma işte. İlk bölümde evren meselesine eğiliyor Kaku, çocukluğunun sihirli dünyasına dönüyor ve okuduğu kitaplar üzerinden dinlerin ve mitolojinin kozmogonilerine eğiliyor. Nirvana tam olarak yaratılışın karşılığı olabilir, Kaku ikisi arasında benzerlikler kuruyor ve buradan kaçmamız gerekeceğini söylüyor. Mevcut evrenden kaçmalıyız, zamanı gelince kendi evrenimizi bir baloncuk yaratır gibi yaratıp arazi olmalıyız. Evren yaratımının teoride mümkün olduğunu söylüyor Ray Kurzweil, yapılabilir bir şey. Kurzweil daha deli bir herif, onun metnine sonra geleceğim. Neyse, WMAP uydusunun evrenin bebeklik resmini çıkarma evresini detaylıca anlatıyor. Şu geoid evren resmi hani, her bir noktanın bir gökadaya denk geldiği. Buradan hareketle evrenin yaşına geliyoruz, yine kısa bir din-mitoloji kaynaklı veriler arasında dolanıyoruz ve evrenin bileşenlerine geliyoruz ki yaşı bu bileşenler veriyor. Evren bilinmez bir kökene sahip gizemli, görünmez bir maddeden oluştuğuna göre bu maddeyi çözene helalinden bir Nobel gelecek. Bu bozonla ilgili meseleler buradan doğuyor, deneylerle evrenin doğuşunu, en azından doğuşun bir bölümünü simüle etmeye çalışıyoruz. Bu konuda görüşler var, Einstein'ın 1917'de öne sürüp ardından hemen terk ettiği bir görüşü var mesela, evrenin hiçlikten ve karanlık enerjiden doğduğunu söylüyor ama bu "karanlık enerji" pek muğlak, kimse üstünde durmuyor pek. Şişme olayı da sürüyor, bunun yüzünden evrenin sınırını yakın-orta vadede göremeyeceğiz. Evrenin sınırının ne olduğunu bilmiyoruz tabii, böyle bir şeyin varlığı da meçhul. Algılarımızdan edindiğimiz verilerle sonluluğu ve sonsuzluğu düşünmeye çalışmak komik. Felsefe daha da komik. Neyse, çoklu evrenler ve M-kuramı da işin içine girince on birinci boyuta kadar geliyoruz, Kaku yine detaylarıyla anlatıyor. Sicimleri müzikal analojilerle açıklıyor ki makul, sicim kuramı atomaltı parçacıkların cirit attığı, bol sayıda titreşimle şeylerin mümkün olduğunu gösteren, aşırı karışık bir kuram. Evrenin Zarafeti'ni okurken beynimin çok defa iflas ettiğini sanmıştım, Greene aşırı detaylı anlattığı için.
Paradoksal Evren bölümünde çeşitli bilinmeyenler ve zamanında bilinmeyip şimdi bilinenlerle ilgili açıklamalar var. Örneğin sayısız yıldız var ve evren karanlık, geceyi biliyoruz. Uzay çok büyük, yıldızlar denize atılmış kum tanelerinden farksız ama eskiden evrenin genişliği bilinmiyordu tabii, bu bir paradokstu mesela. Poe çözmüş bunu, Maddi ve Ruhsal Alem Üzerine Bir Deneme nam metninde sanatçı sezgisiyle yola çıkarak yüz yıldan fazla bir süre sonra kanıtlanabilecek görüşlerini ileri sürmüş. Evren sürekli genişliyor, yeni yıldızlar doğuyor ama genişleme sürdükçe gökyüzünün karalığını görmeye devam edeceğiz. Genişlemese de öyle görürüz gerçi, yıldızlar ölür ve sabit bir evrende doğmaları zordur. Büyük Patlama, genişlemenin müsebbibi, serseri ışınlarını bir kere saldıktan sonra ortadan kaybolmuş, ışıklarını hemen her gece görebilirmişiz, uygun zamazingolarımız varsa. Newton'a ve Einstein'a geliyor Kaku, Büyük Patlama'yı ve öne sürülen diğer teorileri anlatabilmesi için bu iki dehadan biraz bahsetmek zorunda. Newton'ın kütleçekim olgusunu ortaya attığı, Einstein'ın, "O öyle değil yalnız," diyerek fiziğin çoğu yasasını şöyle bir salladığı iki zamanın evren bilgisi arasında bir dünya fark oluşuyor. Kritik bir formül var, uzayın "yoğunluğuyla" ilgili. Hassas bir denge var, Einstein'ın denklemlerinden birinde Omega değişkeni var, bu arkadaşın değeri sayesinde var olabiliyoruz. 1'den küçük olan Omega koca evreni dondurur, zira yeterli yoğunluğa sahip olmayan evren genişlemeye devam ederken soğur. Şimdiki soğukluğu kafi, teşekkürler Omega. 1'den büyük olursa gaz sıkışması, gezegen sıkışması, galaksi sıkışması derken yoğunluk evreni toparlar, hatta küçülme başlar. Facia. Bu dengeye dair yapılan deneyler, bilim insanlarının çabaları, bir dünya şey anlatıyor Kaku.
Negatif enerji, zamanda yolculuk, kara delikten sıyrılabilen enerji, kuantum fiziğine göre bilginin ışıktan daha hızlı hareket edebilmesi -bu gerçekten son nokta oldu; tekillikte yiten bir kuarkla tekillikten yırtıp hayvan gibi uzağa giden, eşlenik başka bir kuarkın yapısının aynı kalacağı, değişmeyeceği teoride ispatlanmış, otuz ışık yılı uzaktalar mesela, taşıdıkları bilgi aynı, hiçbir şey değiştiremiyor bunu, çok acayip- gibi çok sayıda meseleyi kurcalıyor Kaku, helal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder